ÖDEV SİTESİ

8 Ekim 2007 Pazartesi

Nimetşinas Kitap Özeti

KİTABIN ADI : NİMETŞİNAS
KİTABIN YAZARI : Hüseyin Rahmi GÜRPINAR
YAYIN EVİ VE ADRESİ : ÖZGÜR YAYINLARI-İSTANBUL
BASIM YILI : 1995

KİTABIN KONUSU

Kitapda çok terbiyeli, dürüst ve namuslu bir kızın hizmetçi olarak çalıştığı yerin hanımının ölmesinden sonra başka bir hanıma hizmet etmesi ve ona olan sadakati.

KİTABIN ÖZETİ

Roman, Neriman ismindeki bir hizmetçi kızı anlatır. Neriman ve annesi Hayriye Hanım, bir konakta hizmetçilik yapmaktadırlar. Konaktakiler Neriman’ı o kadar çok severler ki hizmetçi değil evin kızı gibidir. Bütün yaptığı iş kendi yaşındaki hanımı Nevber ile vakit geçirmektir. Zaten o da bundan zevk almakta ve Nevber’i çok sevmektedir. Amansız bir hastalığa yakalanan Nevber bir süre sonra vefat eder. O evde kalamayacağını anlayan Neriman ve annesi oradan çıkar başka bir konakta hizmete girerler. Konakta hizmet etmesi gereken kişi Talat Hanım, oğlu ve kocasıdır. Yeni hanımı da Neriman’ı çok sever ve onu kızı gibi görmeye başlar. Neriman herkezin aklını çelebilecek ve kendisine hayran edebilecek bir güzelliktedir. Ama Talat Hanım kocası Nihat Bey’e sonsuz bir aşk ve güven duymaktadır. Fakat bu güven fazla uzun sürmez. Nihat Bey, çok kısa zaman içerisinde Neriman’a sırılsıklam aşık olur. Bunu ona söyler; fakat Neriman her seferinde tersler çünkü Talat Hanım’a büyük bir saygı ve sadakat ile bağlıdır. Bu aşkı bir süre sonra Talat Hanım ve bütün ev halkı duyar. Tartışmalar, boşanma kararları derken Neriman ve annesi evden gider. Talat Hanım kocasının ne kadar üzgün olduğunu görür ve onun için kendisini feda ederek onu Neriman ile evlendirmeye karar verir. Neriman konağa çağrılır. Bu kararı duyan Neriman öyle güzel ifadelerle evlenmeyeceğini anlatır ki Talat Hanım Neriman’ın nasıl bir insan olduğunu bir kez daha anlar ve hayran olur. Nihat Bey’de duyduğu bu sevgiden utanır ve eskisi gibi Talat Hanım’ı sevmeye devam eder.

KİTABIN ANA FİKRİ

Kitabın vurgulamak istediği ana nokta; Hiç bir zaman ne şartta olursa olsun dürüstlüğümüzden ve en önemlisi sadakatimizden zerre kadar taviz vermememiz gerektiğidir.

KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ


Neriman çok genç yaşta iffetli, dürüst, namuslu ve çok sadık bir hizmetçidir. Talat Hanım yanında çalışanlara karşı son derece samimi, ailesine düşkün ve hiç bir zaman olumsuzlukları düşünmeyen bir insandır.

Nihat Bey; dürüst, çalışkan ve evine çok bağlı bir eş ve babadır. Genellikle çevresinde olup bitenlere dikkat etmez ve soğuk kanlıdır. Romanda geçen olay bir aile için bir facia ama aslında normal bir durumdur. Nihat Bey eşine ve çocuğuna bağlı bir insandır fakat Neriman o kadar güzel bir kızdır ki Nihat Bey’de gönlüne hakim olamıyarak bu eşsiz güzele aşık olur. Aslında olmaması gereken fakat insanın elinde olmadan gelişen bir durumdur.

KİTAP HAKKINDAKİ ŞAHSİ GÖRÜŞLER

Kitap son derece güzel bir yalınlık içerisinde anlatılmıştır. Kitaptaki olaylar anlatılırken gerçekçi bir tarz ve doğalcılık akımı göze çarpmaktadır. Romanda sürükleyici bir akış vardır. Yani konunun gelişimi yalnızca olayların akışına bırakılmıştır.

KİTABIN YAZARI HAKKINDAKİ KISA BİLGİ
17 Ağustos 1864’te İstanbul’un Ayaspaşa semtinde doğan Hüseyin Rahmi Gürpınar, hünkar yaverlerinden Mehmet Sait Paşa’nın oğludur.Ancak babasının pek etkisi altında kaldığı söylenemez; çünkü, Mehmet Sait Paşa, görevli olarak zamanın çoğunu İstanbul dışında geçiren bir kimsedir. Annesi de, küçük Hüseyin Rahmi daha dört buçuk yaşındayken ölünce, yapayalnız kalır. Bu nedenle çocukluğu teyzesinin Aksaray’daki konağında geçer. Hüseyin Rahmi, sanatı, halkı yükseltmek için bir araç olarak görür. Bu nedenle, bütün yazarlık yaşamı boyunca üzerine gitmediği, eleştirip alay etmediği hiçbir toplumsal kurum yoktur; iki yüzlü aile ahlakını, dini kötüye kullanıp dünyalıklarını doğrultan yobazları, karısını ya da kocasını aldatan eşleri her türlü rezaleti Avrupalılaşmanın bir gereği olarak gören kadınları, tüyü bitmemiş yetimin hakkını bahseden ticaret erbabını yergilerinin hedefi olarak işlerken, amacı yalnızca okuru biraz olsun düşündürmek ve eğlendirmektir.

Etiketler: , , , , , , , ,

Nemide Kitap Özeti

KİTABIN ADI : NEMİDE
KİTABIN YAZARI : H. ZİYA UŞAKLIGİL
YAYINEVİ : İNKILAP VE AKA
BASIM YILI : 1984

KİTABIN KONUSU

Annesi vereme yenik düşmüş ve kendisi de bu illetin pençesinde yaşam mücadelesi veren genç bir kızın yaşadıkları.

KİTABIN ÖZETİ

Şevket Bey zengin bir adamın ikinci oğlu idi. Önce ağabeyini daha sonra babasını kaybetti. Babasını kaybettiğinde kendisine Sultanahmet Caddesi’nde bir konak, Kanlıca’da bir yalı, beş altı dükkan, bir zeytinlik, bir çiftlik kalmıştı. Şevket Bey babasının sağlığında herşeye meraklıydı hemen hemen her iş hakkında bilgi edinmişti. Hiçbirşeyin üzerinde çok fazla durmamış fakat hepsine eğilimi olduğunu göstermişti. Babasının ölümünden sonra Şevket Beyin içinde bir boşluk oluşmuştu.

Günler bu şekilde geçerken bir gün annesinin yanında yürümekte olan genç bir kız görmüştü. O an içinde bazı kıpırdanmalar oldu. Kıza o kadar dikkatle bakmıştıki kızcağızın yüzü kızarmıştı. Şevket Bey daha sonra aynı kızı bir kere daha görmüş ve evine kadar takip etmişti. Kızın girdiği ev Şevket Beyin evine yakın bir yerde bulunuyordu. Bir süre düşündükten sonra Şevket Bey bu kız ile evlenmek istediğini kızın annesine bildirmiş ve bu isteği olumlu karşılanmıştı. Şevket Bey evlendiğinde sanki dünyanın en mutlu insanı olmuştu. Fakat bu mutluluğu fazla uzun sürmedi. Karısı Naime hastalanmış ve doktorların muayenesi sonucu kesinlikle çocuk yapmaması tavsiye edilmişti.Fakat bu tavsiye biraz geç kalmış bir tavsiye idi.Çünkü Naime gebe idi.

Naime çocuğunu doğurdu fakat kendisi hayata gözlerini yumdu. Yeni doğan bu kıza Nemide adını verdiler. Bu acıya dayanamayan Şevket Bey yeni doğan bebeğini Dr. Osman Beye emanet ederek iki yıllık bir seyahate çıktı. Dönüşte kızını doktordan geri aldı. Fakat kızının da bünyesi annesi gibi çok zayıftı ve ömür boyu sağlığına büyük bir dikkat gösterilmesi gerekiyordu. Şevket Bey’in bundan sonra kendi hayatını kızına adamaktan başka yapabilecek hiç bir şeyi yoktu. Bir baba olarak bunu ve gerektiğinde bundan büyük fedakarlıkları yapmak zorundaydı.Çünkü Nemide ona Naime’den kalan tek ve en büyük varlıktı.

Şevket Bey kızının üzerine titredi. Yıllar geçti ve Nemide büyümüş gelinlik kız olmuştu. Nemide amcasının oğlu Nail’e karşı büyük bir aşk hissediyordu. Ancak Nail’in Nemide için hissettiği sevgi daha farklı bir duyguydu, onu bir kardeşçesine seviyordu.

Nail her hafta belirli günlerde amcasını ve Nemide’yi görmeye gelirdi. Nail Nemide’den yaşça büyüktü. Nail tıp eğitimini tamamlamak için Paris’e gittiğinde Nemide çok üzülmüştü. Nail Paris’te üç yıl kaldı ve geri döndü. Bir süre sonra Nail ile Nemide nişanlandı. Fakat Nail küçüklükten beri garip bir bağ ile bağlı olduğu Nemide’ye değil, küçük yaşta annesini kaybeden ve babası tarafından terkedilen teyzesinin kızı Nahit’e aşıktı. Nahit de Nail’e deliler gibi aşıktı. Nail Nahit’i çok sevmesine rağmen Nemide’nin sağlığını düşündüğü için duygularını açığa vurmuyordu ve kaderine razı oluyordu. Bir zaman sonra Nemide durumu sezdi ve nişan yüzüğünü Nahit’e verdi.Kendisini sevmeyen birisiyle evlenemeyeceğini söyledi.Bir süre sonra Nemide vereme yenik düştü ve Nahit ile Nail evlendiler.

KİTABIN ANA FİKRİ

Mutluluğun, başkalarının mutluluğuna engel olarak yakalanamayacağı ve sevginin fedakarlık gerektirdiği.

KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRMESİ

Kitap gayet klasik ve sade bir konudan bahsettiği için şaşırtıcı ya da gerçek dışı bir olay yaşanmamıştır. Bence kitaptaki en önemli olay Nemide’ nin nişan yüzüğünü hiç çekinmeden Nahit’e vermesidir.

Şevket Bey : Zengin bir babanın oğlu olması itibariyle hayatta pek sıkıntı çekmemiş fakat zengin oluşu kendisini bir şımarıklığa itmemiştir.

Nemide : Nemide de hayatta hemen hemen her isteği yerine getirilen birisidir.Bu durum Nemide’yi biraz şımartmıştır.

Nail : Öğrenimine öncelik vermiş ve daha sonra Nahit ile evlenmiştir.

Nahit : Küçük yaşta annesini kaybetmesinden dolayı duyduğu acı onu olgunlaştırmıştır.

Osman Bey : İyiliksever ve temiz kalpli bir insandır.

KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER

Kitapta işlenen konu hayatta herkesin başına gelebilecek olayları ele almıştır. Fakat yazarın üslubu ve yaptığı tasvirler kitabı çekici kılmaya yetmiştir. Bu sayede kitap büyük bir akıcılık kazanmıştır. Kitabı ilk elinize aldığınızda sonuna kadar bırakamayabilirsiniz.

KİTABIN YAZARI HAKKINDA BİLGİ

Servet-i fünun romancılarından. İstanbul’da doğdu ve yine bu şehirde öldü. İlk tahsilinden sonra Fatih Askeri Rüştiyesi’ne gitti ve 17 yaşında okuldan ayrıldı. 1884’te “Nevruz” gazetesini ,daha sonra “Hizmet” ve “Ahenk” gazetelerini kurdu. İzmir Rüştiyesi’nde Fransızca öğretmenliği yaptı. İdadide Türk Edebiyatı dersi okuttu. Reji Müdürlüğü Başkatibi oldu. Servet-i Fünun dergisine girdi ve en büyük romanları burada yayımlandı. Darülfünunda batı edebiyatı dersleri verdi. Mabeyin Başkatibi, Ayan Üyesi oldu. Sessizliği, batı müziğini, kitap okumayı, çiçekleri severdi. Fransızca, Almanca, İngilizce, İtalyanca, Arapça ve Farsça bilirdi. Roman, hikaye, tiyatro, mensur şiir, hatıra, hitabet, edebiyat tarihi, makale türünde eserler verdi. Romanlarında sosyal ve psikolojik konuları işler. Kahramanları gerçek hayattan alınmıştır. 150’den fazla eseri vardır. Modern Türk hikaye ve romanının babası sayılır. Çevirileri de vardır.

Etiketler: , , , , , , , ,

Fatih- Harbiye Kitap Özeti

KİTABIN ADI : fatih-harbiye
KİTABIN YAZARI : Peyami Safa
YAYIN EVİ : Ötüken
BASIM YILI : 1987

Kitabın Konusu

Neriman’ın kendi kültürüyle batı kültürü arasındaki kayboluşu ve doğru yolu buluşu.

Kitabın Özeti

Neriman’la Şinasi çocukluk arkadaşlarıdır. Tanıdıkları ilk karşıt cins birbirleridir. İlk başta ikisi de birbirlerini seviyorlardı. Okula beraber gidip geliyorlardı. Üniversite de bile beraberdiler. Neriman’ın babası Faiz Bey’dir ve Şinasi’yi de çok sevmektedir. Bazı geceler Faiz Bey’in evinde saz çalarlar ve sohbet ederlerdi. Herkese bir gün Şinasi ile Neriman’ın evleneceğini düşünüyordu.

Giderek Neriman Şinasi’den soğumaya başladı. Neriman oturduğu mevki olan Fatih’I, sevmemektedir. Çünkü Fatih, doğuyu, gelişmemişliği ve eskiyi temsil ediyordu. Oturduğu mahalle çok eskiydi ve evler de virane gibiydi. Bir gün Macit denilen yakışıklı, zengin ve kibar birisiyle tanışır. Macit Harbiye’de oturuyordu. Harbiye, gelişmişliği ve batıyı simgeliyordu. Macit ile bir kaç sefer Şinasi’den habersiz buluşurlar. Bir gün Macit Neriman’a balo davetiyesi verir ve baloya davet eder. Nerman baloya gitmeyi çok istemektedir. Ama gitmesi için babasının iznini almak zorundadır. Tam babasına söyleyecekken babası ona Şinasi ile evlenmesini teklif eder. Hemen reddetmez ve 2-3 ay mühlet ister. Ve bolaya Şinasi ile gitmesi koşuluyla da izin alır. Elbise için vitrinleri gezmeye çıktığında dayısının kızlarına uğrar. Çünkü dayısının kızları bu işlerde oldukça deneyimlilerdir. Eve gittiğinde bir kadının ağlamaktan harap olduğunu görür ve nedenini sorar. Nedeni kızının intiharıdır. Kızı Rus gitariste aşık olmuştur. İkisi de başta çok mutlulardır ve birbirlerini çok sevmektelerdir. Ancak çok sefil bir hayat sürmektedirler. Buda kıza tak etmiştir. Günün birinde zengin bir adamla tanışan kız genci terk eder ve adamla yaşamaya başlar. Artık balolara gidebilmekte ve her istediğini yapabilmektedir. Ancak gerçek mutluluğu bulamamaktadır. Tahsil görmüş bir kız olduğundan hakiki güzelliği armaktadır. Musiki, mutalaa ve samimiyet…Rus gencinde bunları bulabiliyordu ancak zengin adamda bunları bulamamaktadır.

Sonunda, gence dönmeye karar verir ve aramaya başlar. Büyük uğraşlar sonucu bulur ama genç kabul etmez. Kız bunun verdiği üzüntü ile evine gider ve tabanca ile kendini öldürür.
Hikayeden çok etkilenen Neriman evden izin alarak ayrılır. Kendi evine gelir ve babasına artık baloya gitmek istemediğini ve Şinasi ile evlenmeyi kabul ettiğini söyler….

Kitabın Ana Fikri

Batının tekniğini almalıyız fakat kültürünü asla.

Kitaptaki Olay ve Şahısların Değerlendirilmesi

Neriman: Musiki okulunda okuyan, bigili fakat biraz batı hayranı bir kızdır. Eğlencelere gitmek istemektedir.

Şinasi: Doğu kültürünü benimsemiş, bilgili ve battı kültüründen hoşlanmayan birisidir.

Faiz Bey : Doğunun kültürü ile yetişmiş. Kendisini ve kültürünü iyi bilen, musikiyi ve sohbeti seven, bilgil ve ölçülü birisidir.

Yazar Hakkında Bilgi

Peyami Safa

(1899- 15 Haziran 1961): Yazar. İstanbul’da doğdu. Meşhur şair İsmail Safa’nın oğludur. Düzenli bir öğrenim göremedi. Kendi kendisini yetiştirdi. 13 yaşında hayata atıldı. Posta Telgraf Nezaretinde çalıştı. Öğretmenlik (1914-1918), gazetecilik (1918-1961) yaptı. Hayatını yazıları ile kazandı. İstanbul’da öldü.

Peyami Safa halk için yazdığı edebî değeri olmayan romanlarını “Server Bedi” imzası ile yayınladı. Sayıları 80′i bulan bu eserler arasında; Cumbadan Rumbaya (1936) romanıyla, Cingöz Recai polis hikâyeleri dizisi en ünlüleridir. Ayrıca ders kitapları da yazdı.

Eserleri

Romanları:

Gençliğimiz (1922), Şimşek (1923), Sözde Kızlar (1923), Mahşer (1924), Bir Akşamdı (1924), Süngülerin Gölgesinde (1924), Bir Genç Kız Kalbinin Cürmü (1925), Canan (1925), Dokuzuncu Hariciye Koğuşu (1930), Fatih-Harbiye (1931), Atilla (1931), Bir Tereddüdün Romanı (1933), Matmazel Noralya’nın Koltuğu (1949), Yalnızız (1951), Biz İnsanlar (1959).

Hikâyeleri:

Hikâyeler (Halil Açıkgöz derledi, 1980).

Oyunu:

Gün Doğuyor (1932).

İnceleme- denemeleri:

Türk İnkılâbına Bakışlar (1938), Büyük Avrupa Anketi (1938), Felsefî Buhran (1939)

Etiketler: , , , , , , , ,

Eylül Kitap Özeti

KİTABIN ADI : EYLÜL
KİTABIN YAZARI : MEHMET RAUF
YAYIN EVİ : HİLMİ KİTABEVİ
BASIM YILI : 1946

Kitabın Konusu


Süreyya ve onun karısı Suat ve akrabaları olan Necip Bey ile aralarında geçen olayları anlatmaktadır.

Kitabın Özeti

Süreyya ve karısı Suat’ la birlikte babasının evinde oturmaktadır. Ama bu halden memnun değildirler. Babası hem yaşlı, hem dediği dediktir. Onun yüzünden her yaz bir tane taş ocağına benzeyen köye gelirler ve orada sıkıntıdan patlarlar. Suat bu arada başka olaylardan da sıkılmaktadır. Suat’ ın kardeşi Hacer akrabası olan Necip Bey’ le gönül eğlendirmektedir. Hacer evli ve eşi de onun için herşeyini verecek nitelikte bir eştir. Daha sonraları Suat ile Süreyya birlikte mutlu bir şekilde yaşayabilmenin yolunu aramışlar ve bulmuşlardır. Suat Hanım gizlice babasından para isteyip eşi için bir yalı kiralar. Kocası bu duruma çok sevinir.

Necip de hem dostarı hemde akrabaları olarak Suat ve Süreyya’ nın yanına gelir. Süreyya için yelkenle gezmek ve balık tutmak vazgeçilmez bir zevktir. Süreyya bu alışkanlıklarını sürdürürken Suat da Necip’le birlikte piyano çalmaktadır.

Başbaşa geçen bu uzun yaz tatilinin sonlarında Necip Bey birşeylerin olduğunu, Suat Hanım’a aşık olduğunu anlar. Bu durumdan kurtulmaya çalışsada başarılı olamaz. Sonunda çare olarak onların yanından ayrılmaya karar verir. Giderkende Suat’ın eldivenlerinden bir tanesini izinsiz olarak hatıra olması için alır.

Daha sonraları Necip’in tifoya tutulduğu öğrenilir. Süreyya ve Suat buna çok üzülürler. Tehlike devresi geçince Necip’in yanına giderler. Necip hastalığın etkisiyle sinir yorgunluğu içerisindedir. Hacer Necip’in hastalığı sırasında yanında bulunmuş ve o sıralarda Necip’in kendiden geçmiş olduğu zamanda yastığının altından bir bayan eldiveni bulmuştur. Hep birlikte hasta hakkında konuşurlarken Necip’in annesi eldiveni gösterir. Suat kendi eldivenini görünce şok olur ve olayı anlar fakat kimseye sezdirmez. O sırada Necip’te sapsarı olur utancından ve çaresizliğinden ne yapacağını bilemez.

Necip hastalıktan sonraki iyileşme devresini yalıda geçirilmek üzere mecbur edilir. Halbuki O, onlardan kaçmak için uğraşmaktadır.

Bir yaz sessiz ve olaysız bir şekilde geçmiştir. Eylül gelince Süreyya konağa gider. Bu gidiş beklenen bir gidiş değildir. Suat bu duruma anlam veremez. Daha gitmeden önce kışı bile beraber geçireceklerini söylemiştir. Ama Süreyya bir şeyleri sezmiş olup, o yüzden gitmiştir.

Konağa geri dönülür. Necip artık eskisi kadar yalıya gelmemektedir. Hele Hacer’in davranışları, onların her bakışlarından anlam çıkarmaya çalışan tavrı her ikisini de deliye döndürür. Birbirlerini buldukları anda, ister istemez kaybedeceklerdir. Suat kendisinden kalan, Necip’in aldığı eldivenin diğerini de verir. Bunun sebebi ise artık hayatın Suat için yaşamaya değer bir tarafı kalmamasıdır.

O gece konakta yangın çıkar. Herkesi bir telaş ve korku alıp götürür. Canlarını zor kurtarırlar. Ama Suat ortalıklarda yoktur. Süreyya alevlerin içine doğru Suat diye inlemektedir. Ama cesaret edemez. Necip bir haykırışla içeriye fırlar. Her ikisi de çöken tavanın altında can verirler.

Kitabın Ana Fikri

Her ikisi de evli olan kişilerin ellerinde olmadan, bir ara da bulundukları sürede birbirlerine, eşlerinden habersiz yakınlaşmaları ve aralarındaki yasak aşkı anlatmaktadır.

Kitaptaki Olay ve Şahısların Değerlendirilmesi

Suat : Kocası Süreyya ile mutlu bir evlilik sürdürürken Necip Bey’e aşık olur.

Necip : Akrabaları olan Süreyya ve Suat’ın yanına gelip , Suat’a aşık olan bir adamdır.

Süreyya : Suat’ın kocasıdır. Onun için yelkenle gezmek ve balık tutmak vazgeçilmez bir zevktir.

Hacer : Suat’ın kardeşi ve Necip ile gönül eğlendiren bir kadındır.

Kitap Hakkında Şahsi Görüşler

Kitap, psikolojik bir roman olup, ruhsal çözümlemelerde çok başarılı bir çalışma sergilemiştir. Şahısların ruh hallerini çok iyİ bir şekilde okuyucuya aktarmaktadır. Yalnız biraz ağır olduğu için okurken zorluk çekilmekte ve bu yüzden biraz da okuyucuyu sıkmaktadır.

Yazar Hakkında Bilgi

İstanbul’da doğdu. Soğuk Çeşme Askeri Rüştiye’sini ve Bahriye Mektebini bitirdi. Bir süre subaylık yaptıktan sonra, 2. Meşrutiyet’in ilanından sonra bu görevinden ayrıldı. Hayatını yazarlıkla kazanmaya başladı. 1923’ ten sonra da ticaretle uğraşmaya başladı. Küçük yaşlarda iken edebiyata merak sarmıştı. Birçok eser yazdı, çeviri yaptı. Servet-I Fünun hareketine katıldı.

Etiketler: , , , , , , , ,

Eski Hastalık Kitap Özeti

KİTABIN ADI : ESKİ HASTALIK
KİTABIN YAZARI : REŞAT NURİ GÜNTEKİN
YAYIN EVİ VE ADRESİ : İnkîlap Kitabevi,Ankara Caddesi ,No:95 Sirkeci İSTANBUL
BASIM YILI : 1984

KİTABIN KONUSU

Farklı kültürler çerçevesinde yetişmiş iki insanın hayatlarını birleştirmeleri sonucunda meydana gelen mutsuz bir evlilik;aşk,tutku ve sadakat ve vefa kavramları çevresinde dönen olaylar kiabın konusunu oluştur.

KİTABIN ÖZETİ

Züleyha,küçük yaştan itibaren annesiyle birlikte İstanbul’da yaşayan bir kızdır. Batı kültürünün yaşam tarzında büyüyen ve eğitimini bu yabancı okularda tamamlayan Züleyha’nın babası Ali Osman Bey ,subay olup bu yıllarda Anadolu’nun düşman işgalinden kurtulması için Millî Mücadeleye katılır. Züleyha’nın İstanbul’da geçirdiği yıllar aynı zamanda İstanbul’un düşman altında olduğu yıllar olduğu için batı kültürünün etkisi oldukça fazlaydı. Züleyha’nın dayısı Şevki Bey’in tanınmış kişilerden olması sebebiyle bu yaşantıdan uzak değildir.Millî Mücadelenin sona ermesiyle Ali Osman Bey,İstanbul’a geri döner. Fakat burada kalıcı değildir. Ailesininde kendisiyle Anadolu’ya gelmesini ister. Züleyha’da tahsilini yarıda bırakarak ailesiyle birlikte Anadolu’ya gider.

İlk başlarda ortama alışamayan Züleyha daha sonra duruma ayak uydurur. Artık Züleyha babasıyla ilgilenir olur ve babasının kahramanlık hikayelerini dinler olur.Burada babasının emir subaylığını yapmış Yusuf’la tanışır. Fakat Yusuf, Züleyha’nın Ali Osman Bey’in kızı olması nedeniyle aynı ortamda bulunmaktan kaçınır. Bu zaman zarfında Züleyha’nın annesi vefat eder. Züleyha’yı babası ile Yusuf’un Annesi teselli eder. Daha sonra Yusuf ile Züleyha evlenir ve dünyaya bakış tarzlarının farklı olması nedeniyle araları açılır,mahkemeye başvururlar. İstanbul’a geri dönen Züleyha dayısının yanına gider. Ve ordan da korkarak İzmir’e taşınır. Züleyha geçidiği trafik kazası nedeniyle hastanede yatmaktadır. O arada Yusuf Züleyha’yı hastaneden alır ve Gölyüzü’ne döner. Yolculuk esnasında araları oldukça yumuşar. Eve vardıktan birkaç hafta sonra mahkeme kararı gelir ve artık resmen ayrılmışlardır. Yusuf’un tüm bunlara rağmen kendisini hastaneden alıp eve getirme nedenini Yusuf’un Ali Osman Bey’e olan saygısından olduğunu öğrenen Züleyha trenle İstanbul’a geri döner.

KİTABIN ANA FİKRİ

İnsan ilişkilerinde en önemli husus olan karşılıklı sevgi ve saygıyı geliştirmemiz için ,bunların yanı sıra aşk , sadakat gibi değerlerede önem vermeliyiz

KİTAPDAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ

Kitabtaki olaylar çok iyi kurgulanmakla beraber yapılan tasvirlerle daha da kuvvetlendirilmiş,gerçek dışı bir tasvire yer verilmemiştir.

ZÜLEYHA: Çevresindeki kişilerden ve olaylardan kolaylıkla etkilenebilen,insanlar üzerinde otorite kurmayı amaçlayan ,kibirli bir kızdır.

YUSUF: Gelenek ve göreneklerine oldukça bağlı, yüksek eğitim görmüş,Ali Osman Bey’e sonsuz saygısı olan bir insan.

ALİ OSMAN BEY: memleketini ve insanlarını seven,halkın sevdiği bir komutandır.Züleyha’nın yanlış düşüncelerinden vazgeçmesi için çalısır.

KİTAP HAKKINDAKİ SAHSİ GÖRÜŞLER

Kitap konusu ve olayları itibariyle oldukça sürükleyici,bilgilendirici ve düşündürücü bir kitapdır.

KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ

Reşat Nuri Güntekin, 1889’da İstanbul’da doğdu. Edebiyat fakültesi’ni bitirdi. Liselerde öğretmenlik ,müdürlük ve Paris Kültür Ateşeliği yaptı. Romanları,hikayeleritiyatro eserlerinin yanı sıra çeşitli çevirilri vardır.

Etiketler: , , , , , , , ,

Dokuzuncu Hariciye Koğuşu Kitap Özeti

KİTABIN ADI : DOKUZUNCU HARİCİYE KOĞUŞU
KİTABIN YAZARI : PEYAMİ SAFA
YAYIN EVİ : ÖTÜKEN YAYINEVİ
BASIM YILI : 2000

Kitabın Konusu

Çocukluğundan beri bacağından rahatsız olan ve kimseyi dinlemeyen birisinin, hayaller peşinde koşarken başından geçen olaylar.

Kitabın Özeti

Yazarın küçüklüğünden beri çektiği hastalık onu hastahanelerden tiksindirmiştir. Fakat durumu ciddiyetini korumaktadır. Annesi ile kenar mahallelerin birinde virane ahşap bir evde yaşamaktadır.

Bir gün ameliyat olması gerektiğini öğrenip hastahaneden döndüğünde evde annesini bulamaz ama odanın halinden annesinin şiddetli bir baş ağrısı geçirdiğini anlar. O sırada annesi gelir. Yazar ise annesini üzmemek için ona gerçekleri anlatmaz. Kendi doktaruna gidip ona gözükmesi gerektiğini söyler. Annesi yazarın Erenköye gideceğini öğrenince paşanında onu merak ettiğini söyler. Ertesi gün yazar önce paşaya gider. Paşa ilk olarak sağlık durumunun nasıl olduğunu sorar yazar da kaçamak cevaplar vererek olayı geçiştirir. Daha sonra odaya Nüzhet gelir yazardan getirmesini istediği kitapları alır. Kızı gidince paşa yazara bir de doktor Ragıp Bey’ e görünmesini tavsiye eder. Paşanın uzaktan akrabası olan yazar küçük yaşlardan beri onunla konuşur, ona kitap okur. O akşam yine bir roman okumaktadır fakat paşa uyuyunca Nüzhet’ le birlikte beahçeye gider ve muhabbet ederler. Yazar on beş yaşında ve aralarında dört yaş olmasına rağmen Nüzhet’ i sevmektedir. Ancak onun da aynı duyguları hissetiğinden emin olmaz. Bahçede konuşurken doktor Ragıp’ ın Nüzhet’ i istediğini duyunca önce üzülür ama Nüzhet oralı olmayınca, duyduğu şüpheye rağmen keyfi yerine gelir. Daha sonra Nüzhet annesinin isteği üzerine uyumaya gider ve yazar da kendine olan tüm güvenini kaybeder.

Hastalığı onu normal yaşından çok daha olgun davranmaya sevk etmiştir. Doktorun ikazlarına rağmen baston kullanmayan yazar o gece yatakta yorgun ve acı içinde kıvranmaktadır. Henüz uyumadan Nüzhet yazarın evine uğrar ve uyuyamadığını bahane ederek tekrar koyu bir muhabbete başlarlar. Ertesi gün yazar erkenden doktara gideceğinden Nüzhet onun uyumasını ister. Fakat yazar ona karşı olan zaafiyetini daha fazla saklayamaz, onu kendisine çekip bir kere öper ve Nüzhet şaşkınlık içerisinde koşarak eve gider.

Sabah olunca yazar Kadıköye gider ve paşanın istediği kitapları alır ve sonra da annesine bir ay içerisinde gelemeyeceğini yazar. Oradan da doktara gider fakat operatörün dersi olduğundan görüşemezler. Operatörle akşama görüşebilen yazar ondan baston kullanması ve iyi yemesi ve dinlenmesi konusunda uyarı alır. İşi bitip köşke dönen yazar içeriye girdiğinde kendisinden gizli birşey konuşulduğunu anlar ve üzüntü içerisinde bahçeye oturmaya çıkar. Daha sonra Nüzhet gelir ve yazar içeri girdiğinde annesinin dolabın arkasında çıplak olduğunu söyleyerek onu rahatlatır. Fakat akşam Nurefşan ona gerçekleri yani Nüzhet ile doktor Ragıp’ın durumlarını konuştuklarını söyler. Yazar hayal kırıklığına uğrar ve Nüzhet’ in odasına konuşmaya girer. Nüzhet yine yazarı ikna eder. Daha sonra ikiside uyurlar.

Ertesi günü Nüzhet’ le bahçede geçiren yazar Nüzhet’ le cinsel yakınlaşmalara girer. O akşam doktor Ragıp yemeğe gelir ve yazar hiç oralı olmaz. Konukları gidince Paşa yazara doktor hakkında görüşlerini sorar o da Ragıp’ ı Nüzhet’ e yakıştıramadığını söyler bunu duyan yengesi de içinden yazara karşı kin tutar.

Bir gün yazar yengesinin Nüzhet’i mikroplara karşı uyardığını ve eşyalarımızı ayırdım dediğini duyar ve bunun üzerine evi terketme kararı alır. Ancak annesininde o gün paşalara geleceğini duyması kararını değiştirmesine neden olur.

Hızla geçengünlerden sonra nihayet evine dönen yazarın ağrıları gün geçtikçe arttığından annesi onu fakülteye götürür. Operatör ona durmun ciddiyetini hatırlatır ve yerinden bile kıpıdamamasını ister. Evi birden kalabıklaşan yazarın yakınları onu teselli etmeye çalışır. Tekrar fakülteye gittiğinde operatör bacağın kesilmesi gerektiğini söyler fakat buna razı olmayan yazar birden bayılıverir. Bundan etkilenen operatör kasaplardan farkı olmaları gerektiğini söyleyip yazara, üç aylık bir sürede bacağını kurtarmak için hastahanete kalması gerektiğini söyler. Yazar bunu kabul etmek zorunda kalır ve Dokuzuncu Hariciye Koğuşuna yatırılır. Burası ona hapishane gibi gelir ve ilk gecesi olaylı biter. Bu korkuya dayanamaz ve bütün gücüyle bağırıp çağırır. Zor geçen günlrin sonunda ameliyat günü gelir. Ameliyatı bitince yedinci pansumanda doktor bacağın kurtılduğun ancak yer basamayacağını söyler.

Daha sonra da Nüzhet’ ten gelen karttan Paşanın hastalandığını Nüzhet’ in de doktor Ragıp’ la nikahlanacağını öğrenir. Acılar içinde geçen günlerin sonunda annesi doktor Mithat ve arkadaşı onu hastahaneden taburcu ettirirler.

Kitabın Ana Fikri

Bize verilen öğütleri ciddiye almalı ve hayallere peşinden koşmamalıyız. Aksi takdirde kaybeden yine bizoluruz.

Kitaptaki Olay ve Şahısların Değerlendirilmesi

Yazar : Tek bacağından acı çeken ve ümitleri peşinde rüyalar aleminde koşan birisi.

Nüzhet : Yerinde duramıyan yaşam dolu son derece hareketli birisi.

Paşa : Disiplinli, yardım sever ve dediğim dedik, inatçı birisi.

Yengesi : İçten pazarlıklı kızının iyiliğini düşünen bir anne.

Nurefşan : Köşkün hizmetçisi ve yazarın mutluluğu için elinden geleni yapan birisi.

Doktor Ragıp : Bakımlı ve kültürlü bir doktor.

Doktor Mithat : Yazarın doktoru.

Operatör : İnsanliğa faydalı olmaya çalışan bilinçli bir tıp adamı.

Kitap Hakkında Şahsi Görüşler

Kısa ve anlaşılması güç bi kitap.Yazar kitaptaki şahısları psikolojik yönden ele almıştır.Sürükleyici bir kitaptır.

Yazar Hakkında Bilgi

Peyami Safa İstanbul’ da 1899 yılında doğdu. Dokuz yaşında iken sağ elinin ekleminde kemik hastalığının başlaması, on üç yaşında iken de hayatını kazanmak zorunda kalması yüzünden düzenli okul öğrenimi göremedi, kendi kendini yetiştirdi. “ Biri Yerli ve Kopanlıklar Kralı” adlı (1913) ve “ Üç Kardeş” adlı (1918) birer hikayelik iki küçük kitap çıkarıyor, Fagfur (1918) vb. gibi sanat dergilerinde hikaye çevirileri ve makaleleri yayımlanıyordu.Savaş sonunda, kardeşinin isteğiyle memurluktan ayrılıp basın hayatına atıldı. Çıkardıkları “ Yirminci Asır” adlı bir akşam gazetesinde “ Asrın Hikayeleri” genel başlığı adı altında halk için gazete hikayeleri yazdı. İlk otuz kırk tanesi imzasız yayımlanan bu hikayeler o zaman çok beğenildi; yazar devrin ileri gelen bazı sanatçıları ( Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Yahya Kemal Beyatlı, Ömer Seyfettin vb.) tarafından teşvik edildi.O tarihten sonra yalnız gazetelerde çalıştı. Fıkra, makale ve roman yazarı olarak geniş bir üne ulaştı. Bu arada “ Kültür Haftası (1936) ve Türk Düşüncesi (1953-1960)” adlı iki de dergi çıkardı. İkinci Dünya Savaşı yıllarında kendini Faşizm akımına kaptırdı; savaş sonrasında calıştığı parti gazetelerine göre ikide bir ağız değiştirerek siyasal bir dengesizlik içinde bocaladığı, genellikle gerici bir takım görüşlerin savunuculuğunu yaptı. Atatürkün sağlığında “ Türk İnkılabına Bakışlar(1938)” adlı bir kitap yazmışken Atatürkün ölümünden sonra devrin düşmanı bir yol tutu. 1961’ de İstanbul’ da öldü.

Eserleri
Yalnızız, Fatih Harbiye, Şimşek, Bir Tereddütün Romanı, Sözde Kızlar, Mahşer.

Etiketler: , , , , , , , ,

Dağa Çıkan Kurt Kitap Özeti

KİTABIN ADI : Dağa Çıkan Kurt
KİTABIN YAZARI : Halide Edip Adıvar
YAYIN EVİ VE ADRESİ : Remzi Yayın Evi A.Ş
BASIM YILI : 1984

KİTABIN KONUSU


Dağa Çıkan Kurt adlı eserde Türkün yeniden doğuşu olarak görülen Kurtuluş savaşı yıllarında başımızdan geçen olayların bazıları Halide Edip tarafından kaleme alınmış, binbir zorlukla ve mücadele ile yeniden kurunlan bu anavatanın anlatılan Türk büyükleri dışında kalan ama asla birey olarak kahramanlıkları anılmayan kişilerden bahsedilmiştir…

KİTAP ÖZETİ
Dağa Çıkan Kurt adlı hikaye bir masal havasında ama Birinci Dünya Savaşında Türk milletinin yaşadığı olaylardan bahsedercesine anlatılır. Bir gün Ormanda tüm hayvanlar derin öfke ve homurtularla toplanırlar. Aslanların kükremeleri, kaplanların ışıldayan gözlerle her an bir şeyin üzerine atlayacakmışcasına tavırları, ayıların iniltileri, çakalların uluyuşları ortalığı kaplar, kurtlar da bu sırada inlerinden fırlarlar ve büyük bir kavga kopar. Tırnakları ve gagalarıyla yüzyıllık kartallar,kara ormanın parçaladıkları kuşlarından kan ve kanat parçalarını ortalığa yağdırırlar. Isıran, parçalayan, koparan, kemiren, pençeleyen hayvalar her yeri kan ırmakları ve hayvan parçaları haline getirirler. Ortada ne sağlam bir in ne de durgun bir pınar kalır.

Uzun bir süreden sonra hayvanlar tekrar ırmak kenarında toplanırlar. Hepsinin bir yanı sakatlanmış, acılarını birbirinden çıkarmak istercesine homurdanırlar. Ormandaki düzen tıpkı Birinci Dünya Savaşı sonrası geriye kalan Avrupa gibi tamamen bozulmuştur. En büyük hayvan olan fil, Amerika’ nın da savaştan sonra yaptığı gibi artık hayvan dünyasında savaşın, hilenin, bir bir avlamanın yapılmayacağını anlatır. Küçük hayvanlar, büyük olanlar tarafından ne haraca kesilecek ne de besinleri alınacaktır. Fil öyle etkileyeci ve güçlü bir sesle bağırır ki bundan tüm hayvanlar etkilenir.

Kaplanlar ve yılanlar artık ceylanlara bakmaz olurlar, ot yiyenler pempe hülyalara dalıp giderek kaygıyla düşünürler. Her büyük hayvanın arkasında bir küçük hayvan saklanmış durur. Ortalık bir savaş sonrası sessizliğine bürünür. En son olarak çalıların arkasında duran köpekler, ingilizlerin Avrupa ülkerini üzerimize kışkırtması gibi birden bire ortalığı ayağa kaldırırlar. Bu uysallığın ve sessizliğin tek bir cins hayvanın yemlik ve av diye feda etmekle sağlanacağını düşünürler. Sonunda ormanda hepbirden daima korku gölgesi gibi dolaşan bir hayal hepsinin gözü önüne belirir ve haykırırlar :
Kurtlar,Kurtlar …
1914 ‘te bütün Avrupa ülkelerinin toplanıp yüzyıllardır baş edemedikleri, içlerinde onlar için hep korku olarak kalan, şavaşta yıkamayıp ancak masa başında yıkmayı başarabildikeleri Türk milletini bir av, sömürülecek bir yem olarak seçerler.

Bu olayın ormandaki hayvanların işine gelmesi kurtları çaresiz ve yanlız bırakır. Bunun üzerine bize ve soyumuza kurtlara, yani Türklere, hayat boyu hüküm giydirirler. Alınan karar aşamasında kurtların inleri çiğnenir, kurt yavruları çalınır, dişileri parçalanır, erkek kurtlar avlanır. Köstebekler bağırışarak etleri yağma,inleri yerle bir ederler. Herkes tuzak, tırnak, pençe kısacası herşeyle kurt soyuna saldırır. Bu eşi görülmemiş bozgun ve yıkım karşısında inlerinden, ormanından, av ve tuzak yerlerinden yaralı, bahtsız bir şekilde çıkarılan kurtlar, soyun öc adını ulumak için dağlara çıkarlar.
Benzeri Birinci Dünya Savaşı sonrası olduğu gibi tüm İtilaf Devletleri savaştan sonra bi çare kalkmış Türk milletinin topraklarına saldırırlar. Birer birer ülkeler tarafından ele geçirilen topraklar yağmalanır, yakılır, yıkılır, Türk erkekleri tek tek öldürülür, çocuklar kaçırılır, kadınlarımız kötü davranışlara mağruz kalır. Bi fiil işgal edilen topraklarımızda yapacak her hangi bir şeyi kalmayan milletimiz tekrar birlik olup vatan topraklarını ele geçirmek için dağlarda Kuvayi Milliye adında toplanır. Ta ki Türk milletine eski refah ve barış dolu yılları getirene kadar ordan inmemeye and içerler.
Bundan sonra dağlardan, sarı ay ve sarı ateş gözlerden, siyah servi duvarının arkasından, boş ufuklardan, korkunç bir uluma bütün ormandaki kurtların uluması ile her yere bir anda korku salarak yayılır. İşte bu Türk’ ün sesidir.

KİTABIN ANA FİKRİ

Türk milletinin bağımsızlık savaşında küçüğünden büyüğüne, kadınından erkeğine, gencinden yaşlısına kadar herkes elinden gelen tüm gayreti göstermiş, ama asla birey olarak övünülmemiş, bu Türk milletinin kendi başarısı, bir bütün halinde elde ettiği başarı olarak kabul edilmiştir.

KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ

Olaylar Halide Edip Adıvar’ın yaşadığı dönem içerisinde yani Kurtuluş Savaşı yıllarında geçmektedir. Bunlar Halide Edip’in ağzından sanki karşıdakilerle o sırada konuşurmuşcasına anlatılmaktadır. Bazıları kendi yaşadığı, bazıları ise hiç bu güne kadar gün yüzüne bir kahramanlık örneği olarak çıkarılmayan cesur Türk milletinin bazı bireylerinin hikayeler dizisidir.
Halide Edip Adıvar’ın bu eseri hikayelerden meydana geldiği için birden çok bölümün birden çok şahsı vardır. Ben kendi anlattığım Dağa Çıkan Kurt adlı hikayenin kahramanları olan hayvanların şu an yaşadığımız dünyaya yansıyan kişiliklerini tahlil edecegim.

Fil : Bilindiği gibi fil, ormanda yaşayan en büyük ve güçlü hayvan olarak kabul edilmektedir, belli bir otoritesi vardır. Tıpkı Amerika’nın dünyada kabul ettirdiği büyüklüğü ve gücü gibi. Bütün hayvanlar onun söylediklerinden etkilenmekte ve ister istemez o doğrultuda hareket etmektedirler diğer dünya ülkelerinin yaptığı gibi.

Çakal : Hayvanlar aleminde sinsi olarak tanınan çakal bu hikayede de karşımıza İngiltere rolünde çıkmıştır. Yıllardır ülkemiz üzerindeki misyonerlik ve propoganda çalışmalarını devam ettirmesi gibi çakalda hayvanları proveke edip onları kurtlara karşı kışkırmaktadır.

Kurt : Ormanda süregelen bir yaşantının içinde her hayvanın korkulu rüyası olarak tanınan kurt, ceraseti, yırtıcılığı ve soyuna değer vermesi açısından türklere benzetilmiştir.

KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER

Eser, Halide Edip’in Milli Mücadele’yi ve sonrasını anlattığı hikayeleri ile Avrupa seyahatlerine ait gözlemlerinden meydana gelmektedir… Bütün bu hikayeler, anlatımındaki samimilik ve gözlemlerindeki realizmle sanki yaşanmış ya da bizzat yaşayanlardan dinlenmiş gibidir. Bu hikayeler Kurtuluş mücadelesinin pek bilinmeyen insani boyutuna eğilmektedir. Hiçbir zaman Kurtuluş savaşında bireycilik ön planda değildir ki bu yüzden birey bakımından bir kahraman yoktur veya sayısı çok azdı. Ama Dağa Çıkan Kurt adlı bu kitapta aslında her Türkün bir kahraman olduğunu ve her kahramanlığında bağımsızlığımızı, topraklarımızı kazanmamızda bir halkayı oluşturduğu anlatılmaktadır.

Halide Edip’in her kitabında vurğuladığı üzere kadınlar yine ön planda tutulmuştur. Tabiki kimse Kurtuluş Savaşı yıllarında Türk kadının yerini ve sağladığı faydaları inkar edemez. İşte bu kitapta da bu konuda, yani Türk kadınının başarısından fazlasıyla bahsedilmiştir.
Atatürkçü aydın olan Halide Edip’in görüşlerini aktaran bu hikayelerde, savaş sırasındaki sınıfsal ayrılıkları gerektiği kadar yansıtmaktadır.
Zor ve çetin şartlar altında geçen yıllar hakkında daha ayrıntılı bilgi edinmek isteyen herkesin bu kitabı okumasında fayda görüyorum. İnanmalısınız ki okuduğunuzda kendinizden de bir şeyler bulacak, tüyleriniz Türklerin verdiği asil kan ile dikilecektir.

KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ

ADIVAR, Halide Edip (1884-1964) Roman yazari, İstanbul’da dogdu. Reji Naziri Mehmed Edip Bey’in kizidir. Uskudar Amerikan Kiz Koleji’ni bitirdi. Özel olarak Arapca, Kur’an-i Kerim, Türk musikisi, Salih Zeki’den matematik, Riza Tevfik Bolukbasi’dan felsefe ve edebiyat dersleri alarak özel ögrenim gördru. 1901′de hocasi Salih Zeki ile evlendi. 31 mrat olayi uzerine Misir’a kacti. Oradan İngiltere’ye gecti. Egitimle ilgili yazilari begenildigi icin 1909′da Darü’l-Muallimat (Ögretmen Okulu) pedegoji ögretmenligine getirildi. 1917′de ikinci evliligini Dr. Adnan Adivar ile yapti. İstanbul Universitesi Edebiyat Fakulsi’nde Bati edebiyati derseleri verdi. Yunanlilar’in İzmir’i isgal etmesini protesto icin yapilan meshur Sultanahmet Mitingi’nde heyecanli bir konusma yapti. İstanbul’un isgal edilmesi uzerine kocasi ile Anadolu’ya kacarak milli Mucadale’ye katildi. Sakarya Muharebesi’ni izleyen gunlerde, savasa fiilen katilip hastabakicilik yapti. Kendisine “onbasi” ve “cavusluk” rutbeleri verildi. Milli Mücadele’den sonra esiyle birlikte Avrupa’ya gitti (1924-1939). 1939′da Edebiyat Fakultesi İngilizce profesorlugune tayin edildi. İstanbul’da oldu.
Halide Edip Türk kadinin is, dusunce ve edebiyat alanalinda basarili olan bir ornegidir. Kadin haklarının atesli bir savunucusu olarak yillarca mucadele vermistir. Gördugu egitim sebebiyle Dogu-Bati sentezini en basarili sekilde yapabilen yazarlarimizdandir. Yazi hayatina gazete ve dergilerde yayinlattigi makale, sohbet ve denemelle baslamis, bu eserlerinde kizlarin egitimiyle psikolojisi uzerinde durmus, ask konusunu ön plana almistir. İlk romanlarında ask konusu agir basar. Kurtulus Savasi onun dusunce dunyasini degistirmis, ideolojik romanlar yazmasini saglamistir. Bazi romanlari Türk gelenek ve görenekleri uzerine kurulmus sosyal hayatimizi cok canli cizgilerle yansitan töre romanlaridir. Bu turden olan Sinekli Bakkal, CHP Roman Yarismasi’nda birincilik kazanmistir, kisa ve fiilsiz cumleleri, sade bir dili vardir. Bu bakimdan yazari tenkit edenler olmustur. Butun eserlerinde kadin kahramanlarin daha kuvvetli ve canli anlatildigi, tanitildigi görulur. Halide Edip, sahis yaratmada cok basarilidir. cumhuriyet döneminin en cok okunan eserlerini yazmistir. Kitaplarinin bir kismi da bati dillerine cevrilmistir.

Romanları:

1- Heyula (1909-1974), 2- Raik’in Annesi (1909,1924), 3- Seviyye Talib (1910), 4- Handan (1912), 5- Yeni Turan (1912), 6- Son Eseri (1913, 1909, 1939), 7- Mev’ut Hüküm (1917, 1919), 8- Atesten Gomlek (1922, 1923), 9- Kalp Agrisi (1924), 10- Vurun Kahpeye (1923, 1926), 11- Zeyno’nun Oglu (1927,1928), 12 Sinekli Bakkal (1935, 1936), 13- Yolpalas Cinayeti (1936), 14- Tatarcik (1938, 1939), 15 Sonsuz Panayir (1946), 16- Döner Ayna (1953), 17- Akile Hanim Sokagi (1958, 1975), 18- Kerim Usta’nin Oglu (1958, 1974), 19- Sevda Sokagi Komedyasi (1959, 1971), 20- Caresaz ((1961, 1972), 21- Hayat Parcalari (1963)

Hikayeleri:

1- Harap Mabedler (19119, 2- Daga Cikan Kurt (1922), 3- Kubbede Kalan Hos Sada (1974), 4- İzmir’den Bursa’ya ( (icindeki uc hikaye yazara aittir, 1963, 1970)
Hatiralari: 1-Mor Salkimli Ev (1951, 1955; İngilizce nesri “Memoirs” 1926), 2- Türk’un Atesle İmtihani(Milli Mucadele Hatiralari, Hayat mecmuasinda 1962; ingilizce nesri “The Turkish ordeal”, 1928) Tiyatro Eserleri: 1- Kenan Cobanları (1918), 2- Maske ve Ruh (1937)

Diger Eserleri:

1- İngiliz Edebiyati Tarihi ( 3 Cilt, 1940-49), 2- Turkiye’de Sark-Garp ve Amerikan Tesirleri (1954, 1955: İngilizve Urduca’ya cevrildi)

Etiketler: , , , , , , , ,

Değirmen Kitap Özeti

KİTABIN ADI: DEĞİRMEN
KİTABIN YAZARI: REŞAT NURİ GÜNTEKİN
YAYIN EVİ VE ADRESİ: İNKİLAP VE AKA KİTAP EVİ, İSTANBUL
BASIM YILI : 1946

KİTABIN KONUSU


Osmanlı imparatorluğunun son yıllarında Sarıpınar adlı bir ilçede yaşanan ufak bir zelzele sonucu oluşan olayları anlatıyor.

KİTABIN ÖZETİ

İlçenin ileri gelenlerinden Ömer Beyin düzenlediği bir gecede zelzle olur. Bu zelzelede ilçenin kaymakamı Halil Hilmi Efendi fazla ağır olmayacak bir şekilde yaralanır. Kaymakam hükümet konağında istirahat ederken, karakol komutanı ve belediye başkatibi merkeze telgraf çekerler ve telgraflarında durumun çok ağır olduğu belirtirler. Çekilen bu telgraflar yüzünden basın olayı iyice abartır ve herkesi Sarıpınar’da çok büyük bir felaket yaşandığına inandırır. Vali ilçeye bir yardım heyeti gönderir.

Halil Hilmi Efendi önceleri olayın bu kadar abartılıcağını zannetmez. Bu yüzden merkeze çektiği telgraflarda fazla birşey belirtmez. Fakat heyetin gönderilmesiyle beraber olayın ciddiyetini anlar. Gerçeği anlatmak içinse çok geç kalmıştır. Çünkü olay ülke sınırlarını aşarak,Dünya basınında da geniş yer tutmuştur.

Heyet ilçede ilçede kaldığı günler içinde hiçbir faaliyet yapmamıştır. İlçede heyet için düzenlenen ziyafetler, heyeti susturmaya yetmiştir.

Olayın çok abartıldığı vali’nin kulağına gitmiştir. Vali önce mutasarrıf Hamit Beyi ilçeye yollar.Birkaç gün sonra kendi de ilçeye gider. Valinin ilçeye geldiği günün akşamı Şehzadenin yabancı ve yerli basın mensuplarıyla beraber ilçeye geleceği haberi gelir. Vali olayda kaymakamın yanında kendisininde yanacağını düşünerek,şehzade gelmeden ilçeyi gerçekten bir harabe görüntüsüne getirir. Şehzadeye ilçenin harabe kesimleri gösterilir.Şehzade ilçenin gerçekten harabeye döndüğüne inanır ve valiyle birlikte kaymakamı birer madalyayla ödüllendirir. Yabancı ülkelerden toplanan yardımla valinin yıktırdığı yerler yeniden yapalır.

KİTABIN ANA FİKRİ

Her zaman sorumluluğumuzun bilincinde olup, gerçeklerden korkmamalıyız.

KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ

Halil Hilmi Efendi: İlçenin kaymakamıdır.Son derece yumuşak ve nazik bir adamdır.
Reşit Bey : ilçenin belediye başkanıdır. Çok yardımsever bir insandır.
Arif Bey : ilçenin doktorudur. Kaymakamın en iyi dostudur.
Ömer Bey : ilçenin ileri gelenlerinden zengin,eli açık bir insandır.
Hurşit : kaymakamın korumasıdır. Saf kişilikli bir insandır.
Hamit Bey : Vilayetin mutasarrıfıdır.
Rıfat : Belediyenin başkatibidir. Açıkgöz çıkarcı bir kişidir.
Kızanlıklı Naciye : İlçede düzenlenen eğlencelerde oynayan bir dansözdür. Ahlaksız bir insandır.

KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER

Kitap sürükleyici ve akıcı bir dille anlatılmış. Kitapta geçen olaylar pek gerçekçi değil. Yinede herkeze tavsiye ederim.

KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ

26 Kasım 1889 yılında İstanbul’da doğdu.Babası Doktor Nuri Bey’dir.Önce Çanakkale okuyan Güntekin daha sonra İzmir’de Frerler mektebine devam etti.

Reşat Nuri,1912 yılında İstanbul Darulfünunu Edebiyat Şubesini bitirdikten sonra liselerde edebiyat, fransızca ve felsefe okuttu. 1931 ve 1943 yılları arasında Milli Eğitim Bakanlığı müfettişi olarak Anadolu’nun çeşitli yerlerini görme fısatı buldu.

1939 ve 1943 yılları döneminde Çanakkale milletvekilliği yaptıktan sonra 1947’de başmüfettişlik ve 1954’de Paris kültür ateşeliği yaptı.

Reşat Nuri Güntekin, hikaye, roman, gezi notları, oyun, mizah yazıları ve çeşitli konularda makaleler yazdı.

Bazı Romanları:Harabelerin Çiçeği, Gizli El, Çalıkuşu, Dudaktan Kalbe, Damga, Akşam Güneşi

Bazı Hikayeleri:Gençlik ve Güzellik,Recm, Roçild, Eski Ahbab, Sönmüş Yıldızlar

Bazı Oyunları:Gönül Veya İnhidam, Babür Şah’ın Seccadesi, Hançer, Asker Dönüşü.

Etiketler: , , , , , , , ,

Dudaktan Kalbe Kitap Özeti

KiTABIN ADI : DUDAKTAN KALBE
KiTABIN YAZARI : REŞAT NURİ GÜNTEKİN
YAYIN EVi : VARLIK YAYINLARI
BASIM YILI : 1973

KİTABIN KONUSU

Gerçek sevgiyi anlayamamış bir gencin düştüğü bunalım anlatılmaktadır.

KİTABIN ÖZETİ

Saip Paşa İzmir’in önde gelen tanınmış kişilerinden, belediye başkanlığı yapmış birisidir.Saip Paşa’ nın yeğeni Hüseyin Kenan dayısının zoruyla mühendis olmuş daha sonra annesinin dükkanını satıp Avrupa’ya müzik eğitimi almaya gitmiştir. Güzel keman çalan Hüseyin Kenan müzikteki yeteneğini batı dünyasına kabul ettirmiştir. Dayısının ısrarıyla çocukluğunun geçtiği şehre, İzmir’e gelir. Saip Paşa vaktiyle haylaz bir oğlan diye bildiği Hüseyin Kenan’la şimdi övünmekte, ziyafetler düzenleyerek bu ünlü besteciye yakınlığını göstermekten zevk duymaktadır. Bütün bu kalabalıktan ve şatafattan sıkılan Hüseyin Kenan Bozkaya’ya giderek dinlenmek ister. Bozkaya’da küçük “kınalı yapıncakla tanışır”. Lamia’ya hafif çilli yüzünden dolayı Hüseyin Kenan kınalı yapıncak ismini takmıştır. Hüseyin Kenan evli bir kadın olan Nimet Hanıma kur yapmaktadır. Burası küçük bir kasaba olduğu için dedikodulardan kurtulmak için de Lamia’ya yakınlık gösterir gibi görünmektedir.

Hüseyin Kenan yaz bitince İstanbul’a döner. Niyeti Prenses Cavidan’la evlenmektir. Hüseyin Kenan prensesin Mısır’a gittiği sırada tekrar İzmir’e döner. Orada Lamia ile aralarında yakınlaşma başlar ve Lamia’ya sahip olur. Daha sonra Lamia ile evlenmek istediğini söyler. Fakat Lamia, bunu vazife icabı yaptığını düşünerek evlenme teklifini kabul etmez. Lamia hamileliğini üç ay sonra öğrenir ve intihar etmek ister. İntihardan kurtarılır, Kütahya’ya akrabasının yanına gönderilir. Lamia kızı Mekrube’yi orada doğurur. Hayli maceralı geçen günlerden sonra birisiyle evlenir. Bu sırada kocasının yeğeni Doktor Vedat Kütahya’ya gelir. Lamia Hüseyin Kenan’ın Prenses ile evlendiğini Doktor Vedat’tan duyar. Lamia kocasından ayrılır. Vedat onunla evlenmek istese de reddeder. Kızıyla İstanbul’a gelir. Kısa bir süre sonra Vedat da İstanbul’a gelir.

Bir gün Vedat’ın muayenesinde Hüseyin Kenan’la Lamia karşılaşır. Hüseyin Kenan Lamia’yı sevdiğini geç fark etmiş evlilik hayatında muylu olmamıştır. Vedat’ın Lamia ile evleneceğini duyan Hüseyin Kenan intihar eder ve Lamia’ya kavuşamaz…

KiTABIN ANA FiKRi

Yanlış yer ve zamanda yaşanmış bir aşkın, verdiği acıları gözönüne seriyor.

KiTAPTAKi OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEGERLENDiRiLMESi

Saip Paşa: İzmir’in belediye başkanlığını yapmış tanınmış biridir.

Hüseyin Kenan: Genç, yakışıklı bir müzisyendir.

Lamia: Genç ve güzel bir kızdır.

KiTAP HAKKINDAKI ŞAHSi GöRüŞLER

Kitap akıcı bir üslupla yazılmış okuması zevk veren bir kitap, aynı zamanda bize bir hayat dersi vermesi açısından, işlenen konu, iyi bir örnek teşkil ediyor.

KiTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BiLGi

Hayatı, edebi kişiliği ve eserleri: Doktor Nuri Bey’ in oğludur. İstanbul’da doğdu. İzmir’de Fransız mektebinde okuduktan sonra yüksek tahsilini Edebiyat Fakültesinde yaptı. Bir süre öğretmenlik, müdürlük, baş müfettişlik yaptı. Bu sonuncu görevde çok uzun süre çalışmıştır. Milletvekili olarak birkaç kere TBMM’ye girdi. UNESCO başta olmak üzere çeşitli siyaset ve kültürle ilgili delegeliklerle memleketi temsil etti. Çok genç yaşta edebiyat hayata atıldı. Gazetecilik, mizah yazarlığı yaptı. Darülbedayi’nin ilk kurulduğu yıllardaki telif ve adaptasyonlarıyla dikkati çekti. Tiyatro aslında onun hayatında önemli bir rol almıştır. Hikaye, roman, makale, hatıra, piyes ve skeç olarak pek çok eser bıraktı. Üslubu duru ve temiz, eserleri çok duyguludur.

Eserleri:Harabelerin Çiçeği (1918), Çalıkuşu (1922), Dudaktan kalbe (1923), Damga (1924), Akşam Güneşi (1926), Bir Kadın Düşmanı (1927) eserlerinden bazılarıdır.

Yaşadığı Dönem ve Çağ:
Reşat Nuri Güntekin 1892 ve 1956 yılları arasında yaşamıştır.

Çağdışı olan yazarlarla birleştiği yada ayrıldığı noktalar ve özellikleri : Reşat Nuri Güntekin Anadolu’nun çeşitli bölgeleri ve insanlarını gerçekçi bir gözle anlatmıştır. Konuşma diliyle yapmacıksız bir üslûpla yazması, eserlerinin geniş halk toplulukları tarafından okunmasına imkan vermiştir.

Başka yazarlara etkisi yada başka yazarlardan etkilenmesi: Reşat Nuri Güntekin başka yazarlarda ne bir etki bırakmış ne de onlardan etkilenmiştir.

Yazarın genellikle işlediği konular: Reşat Nuri Güntekin sosyal ve duygusal konular işlemiştir.

Etiketler: , , , , , , , ,

Dağları Bekleyen Kız Kitap Özeti

KİTABIN ADI : DAĞLARI BEKLEYEN KIZ
KİTABIN YAZARI : Esat Mahmut KARAKURT
YAYINEVİ : ÖTÜKEN
BASIM YILI : 1989

KİTABIN ÖZETİ

Karaköse vilayetinin bir kasabası ve bir askeri hava alanı. Nöbetçi başçavuş, Binbaşı İhsan’a göreve giden uçakların geri döndüğünü haber eder. Yalnız on uçak olan filo dokuz uçakla geri döner. Yzb. Nuri, Mülazım Celal Bey’in uçağının filodan ayrılıp intahar saldırısı yaptığını söylerler. Yzb. Nuri sözünü bitirmeden celal Beyin uçağı havada beliri verir. Mülazım Celal ağır yaralı olarak uçaktan çıkarılır ve gönül rahatlığı ile son sözlerini söyler.etrafına toplanan subaylar arasından mülazım ismail’e annesini ve kız kardeşini emanet edip,vefeat eder.

Defin işlemleri sırasında filo geriye kalan dokuz uçağıyla yeni bir görev alır. Zor bir uçuştan sonra filo tekrar döner; ama mülazım Servet göğsünden yaralanmıştır. Bnb. İhsan yanına Yzb.Nuri ve Mülazım Adnan’I yanına alarak Mülazım Servet’I ziyarete gider. Servet yerli halktan Mahmut Efendinin einde kalmaktadır ve evin kızı Nermine’ye aşıktır. Servet Adnn’a Nermine’den bahseder, isterse Mahmut Efendi’nin evinde kalabileceğini,ama Nermineye yaralıolduğunu söylememesini telkin eder.

Mülazım Adnan bir askerin rehberliğinde Nermine’nin evine gider. Nermine Adnan’ın söylediklerine inanamaz , Servet’in görev sırasında şehit düştüğünü zanneder.

Aradan üçhafta geçer Mülazım Servet iyileşir ve Nermine ile nişanlanır. İlerki günlerin birinde bir uçus sırasında servetin uçağı düşman makineli tüfekleri tarafından taranır , servet ağır yaralanır ve sonraki günlerde vefeat eder.

Ağrı dağı eteklerinde konuşlanmış olan eşkiya sinsilesini imha etmek için bir bombardıman planlanır ;ancak öncelikle bombardıman için gerekli istihbaratların toplanması gerekiyordur. Bu zor görev için en uygun kişi Mülayim Adnan seçilir. Bir sis bulutu arasında düz bir araziye iniş yapan uçaktan iner ve zor görevi için yola koyulur.

Birkaç saatlik bir yürüyüşten sonra Adnan bir eşkiyaya rastlar ve şeyhin nerede olduğunu bir derdinin anlatacağını söyler. Bir hindlik sezmiyen eşkiya Adnan’I doğruca eşkiyabaşının yanına götürür. Yolda Adnan tanıdık bir yüze rastlar,evet o yüz yıllar önce öldüğünü zannettikleri Ahmet Ast.sb’a aittir. Ahmet yıllar önce esir edilmiş fakat bir türlü kaçamayı başaramammıştır. Bu süre zarfında düşman mühimmat ve silahların sayısın ezberlemiş ve çeşitli dokümanlar ele geçirmiştir. Adnan ve Ahmet bir plan yapı oradan kaçmak isterler. Ahmet mülazım Adnan’ın yanına gerekli evrak ve haritaları çaldıktan sonra ertesi gün gelecektir. Ancak bir kaç gün geçmesine rağmen Ahmet gelmez Adnan bu durumu tehlikeli görür ve kendisini almaya gelen uçağa binmek için yola koyulur. Kendisini almaya gelen uçağı gören eşkiyalar Adnan’a seslenmeye başlarlar. Uçağa ateş etmek için mitralyözlerin başındaki eşkiyalar yardım isterler , bir an için Adnan şok olur ama sonradan farkına varır ki onu bir eşkiya sanmaktadırlar. Adnan beylik tabancasını çıkarır ve mitralyözün başında bulunan bir erkek eşkiyayı öldürür ;fakat mitralyözün başındaki diğer kadın eşkıyayı öldüremez.

Bir müddet sonra iki Türk subayı ve Şeyhin kızı olduğu sanılan bir kız farkında olmadan derin bir sohbete başlarlar. Adnan’a konuşlandıkları yerler ve silahları hakkında çok önemli bilgiler verir.

Ertesi sabay Adnan planladığı gibi düz araziye inen uçakla gideceğini şeyhinkızı zeynep’e bildirir. Zeynep onun gitmesini istemediğini o giderse yapamayacağını söyler. Ardından Zeynep’I aramaya gelen eşkiyalar Adnan’I görür ve Zeynep ardından Adnan’ın bir casus bir Türk subayı olduğunu haykırmaya başlar.

Şakiler Ahmet başçavuşu karargahtan evrak çalarken yakaladıklarını ve öldürdüklerini açıklarlar. Şimdi Ahmet’in neden gelmediği açığa kavuşur. Türk uçakları günlük bombardımanlarına başlarlar. Bu arada şakiler can telaşına düşerler, bu fırsatı değerlendiren Zeynep, Adnan’ın ellerini çözer. Ardından kamptan kaçmayı başarır. Ahmet Başçavuş ve Zeynep’ten elde ettiği çok önemli bilgilerle komutanlar tarafından bir harekat planı hazırlanır. Şeyhin kampı yerle bir edilir ve bazı şakiler rehin alınır rehinler arasında Zeynep’te vardır. Yaralı olan Zeynep tedavi görmesi için hastahaneye kaldırılır. Zeynep bütün bu bilgilei vermesine rağmen bir haindir, üstelik Servet’in uçağını o düşürmüştür. Olup bitenleri hastahanede öğrenir ve çok üzülür. Adnan’a Nermine ile konuşmak istediğini söyler. Nermine ertesi gün gelir ve Zeynep ona Servet’I kendisinin vurmadığını , onu yanlış değerlendirdiklerini söyler. Nermine ile beraber kucaklaşıp ağlarlar. Hain olarak görülsede verdiği harita ve bilgiler sayesinde kamp dağıtılmış ve artın yeni nişanlıların mutsuz olmasını engellemiştir.

Adnan ile Zeynep Erzurum’a gitmeye kara verirler ancak iki süngülü asker onlara yaklaşır ve zeynep’in tutuklanması için emir olduğunu söyler. Zeynep yargılanır ;fakat savcı idam isteminde bulunur. Yargıç ise verdiği bilgilerin yaraılığı , yzb. Adnan’I kurtarması ve pişmalığı nedeniyle beraatine kara verir.

KİTABIN KONUSU

Milli Mücadele içinde geçen yaşanması zor aşklar ve vatan sevgisi.

KİTABIN ANA FİKRİ

Her ne olursa olsun önce vatanı sevnek, vatan için herhangi bir fedakarlıktan kaçınmamak gerekir.

KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRMESİ

Mülazım Adnan:konuşması ve tavırları ile met, cesur ve vazifaşinas bir Türk plotudur.

Şeyh Fuat:Devlete baş kaldıran bir asi olup Zeynep’in babasıdır.

Zeynep:Eşkiya başının kızı ve Adnan’a aşık bir genç kızdır.

Ahmet Astsubay:Bir vesile ile eşkiyaların olduğu bölgeye gelmiş ve bir daha geri çıkamamış, vatanperver bir türk evladıdır.

Mülazım Servet: İki kere yaralanan ve son yaralanmasında vefeat eden,Nermine’in nişanlısı olan bir Türk subayı.

Nermine:Mülazım Servet’in nişanlısı ve insani değerleriçok yüksek olan bir kadın.

KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER

Esat Mahmut’un 1930’lu yıllarda çıkarılan Ağrı isyanlarını konu edinmesi, aşk unsurunuda katarak , bu konuya okuyucunun ilgisini çekmesi gibi konularda oldukça başarılıdır. Ancak, kurgu hatası olması romanın kalitesini olumsu yönde etkilmekte okuyucunun romanını zevkle okumasını engellemektedir.

KİTABIN YAZARI HAKKINDA BİLGİ

ESAT MAHMUT KARAKURT

Esat Mahmut Karakurt, birbiri ardına yazdığı aşk ve macera konulu romanlarıyla, yaşadığı dönemin en çok okunan yazarlarından biriydi. 1902 İstanbul doğumlu yazarın, iyi bir eğitim aldığını görüyoruz. 1924 yılında Diş Hekimliği Okulunu, 1930 yılında ise Hukuk Fakültesini bitiren yazar, gazetecilik, öğretmenlik, milletvekilliği ve senatörlük görevlerinde bulunduktan sonra, 1977 yılında bir beyin kanaması sonucunda aramızdan ayrıldı.

Etiketler: , , , , , , , ,

Damga Kitap Özeti

KİTABIN ADI : DAMGA
KİTABIN YAZARI : REŞAT NURİ GÜNTEKİN
YAYIN EVİ : İNKILAP VE AKA BASIMEVİ
BASIM YILI : 10.BASKI-1995

KİTABIN KONUSU

Aşık olan bir delikanlının sevdiği kız uğruna hayatı boyunca hırsız damgasına vurulması ve bundan dolayı gelişen olayları anlatır.

KİTABIN ÖZETİ

İffet hep abisinden farklı olmak ister.Bunu ilk anlayan Mahmut Efendi İffet’I hep Muzaffer’den ayrı sever.İffet , Kamiyap Kalfa sayesinde haftada iki gün Paşa babasından habersiz mahalle okuluna gider,oradaki çocuklarla arkadaşlık eder. Yazları ise Karamürsel’de Damlacık Çiftliğinde oturan Hatice halasında geçirir.Burada geçirdiği iki ay onun için çok farklıdır.Özellikle halasının anlattığı hayaletli değirmen öyküsünden çok etkilenir.Bu hikayede; “birbirini çok seven Fatma ve İsmail,İsmail’inaskere gitmesiyle ayrılırlar.Fatma İsmail’I iki yıl bekler ama çevresi ndekiler İ smail’in Yemen’e gittiğini ve oraya gidenin yaşama ihtimalinin çok az olduğunu söyleyerek Fatma’yı Gaffar Ağa’ya verirler.A radan zaman geçtikten sonra İsmail Yemen ‘de n döner ve Fatma ‘nın evlendiğini öğrenir. Yalnız ikisi de hala birbirlerini çok sever.Bunun üzerine geceleri değirmende buluşmaya başlarlar.Birgün basılmak üzereyken İsmail ,Fatma’nın namusunu kurtarmak için değirmenden kendisini soğuk sulara atar ve ceseti bile bulunamaz.”İffet bu masaldan çok etkilenir ve bu masal ona seevilen kadın için kendini feda etmeği öğretir.

İffet büyür,abisi hünkar yaveri olur ve sırma kordonlar takar.İffet’ babası idadi mektebe verir. İffet’in mektepte hürriyetçi ve meşrutiyetçi bir Celal Abisi vardır.Celal’I çok seviyor ve duygularını saklamayıp açıklıkla savunduğu için saygı duyar.Yalnız okulda ki bir öğretmeninin ihtilal ve meşrutiyetten söz etmesi üzerine tevkif edilmesi İffet’i’ okuldan ayrılmasına neden olur.

Kısa bir zaman sonra Meşrutiyet ilan edilir ve İffet’in abbası Halis Paşa görevden atılır.Midilli’ye sürgün edilir.İffet’te babasıyla iki buçuk yıl Midilli’de yaşar .Babasının vefatından sonra İstanbul’a dönerve muallim olarak bir evde çalışır.Evin sessiz ve güzel hanımı olan Vedia Hanım ile arasında bir ilişki doğar.Geceleri deniz kenarında buluşurlar.İffet her gece kayıkhane harabesinde Vedia’yı bekler.Vedia onbeş yaşında ki kız çocukları gibi ihtiyatsız davranırve bir gün yakalanma ihtimali bile akıllarına gelmez .İffet Vedia’a “Damlacık”taki su değirmeninin masalını anlatır.Bir köy delikanlısının sevdiğini ele vermemek için yaptığı fedakarlığınıbir gün kendisinin de yapabileceğini söylerdi. Bir gün yine ihtiyatsızca davranırken basılırlar ve İffet aynen değirmende ki masalda ki gibi sevdiği kadının namusunu kurtarmak için hırsız damgası yapar.

Değirmendeki nasal en sonunda İffet’in başına gelir.Sevdiği kadın uğruna kendisi hayatı boyuncahırsız damgasına vurulur.Zorla haneye tecavüz ve hırsızlık suçlarından dolayı altı ay hapse mahkum olur.Celal’in sayesinde iyi bir koğuşa verilir.

Bir mayıs günü Vasif Efendi ile hapisten çıkar.İffet dışarıda kendini iyi hissetmez.Ne yapacağını şaşırır.Bir kaç gün tanıdıklarında kaldıktan sonra ucuz bir oda kiralar.Hapisten çıktıktan sonra Celal ,İffet için yalnız bir arkadaş değil ,adeta bir baba olmuştur.İffet’in Hatice Halası kadar çok sevdiği bir Fahriye Yengesi vardır.Birgün Muzaffer’den yengesinin durumunun iyi olmadığını haber alır ve zorunlu olarak Fahriye Yengesi’ni görmeye gider,Fahriye Yenge onu çok iyi karşılar ve bir istekte bulunur:”400 bin lirasını bankaya yatırmasını ister”İffet çok şaşırır.Çünkü, kendi abisinin bile kendisine güveni kalmamıştır.İffet bu parayı çaldırma korkusuyla bankaya yatırır.Böylelikle İffet’in kendine güveni gelmeye başlar.Celal ,İffet’e iş bulur.Görüşmek iççin giden İffet ilk iş görüşmesinde büyük bir ümitsizliğe kapılır.Kendisinden istenen gümrükten ,eşya çıkarmasıydı .”Yarın gelirim “diye mağazadan ayrılır.Ama bu olayın tesiri günlerce üstünden atamaz,namuslu bir iş bulmakta ki ümidi giderek azalır.

Yaz bitiyorduve İffet hala iş bulamaz.Elinde ne varsa satar ,bazı geceler aç yatardı.Ev kirasını ödemek için en son babasının yadigarı olan altın saati bile satar. En sonunda Celal ,İffet’e Hukuk-I Milliye gazetesinde iş bulur.İffet bundan çok mutlu olur ve yorulmadan çalışmaya başlar.Çevresindekiler artık rahatsız olmaz çok kısa zaman sonra gazete bütün İffet ve arkadaşlarıTelgraf Gazetesi ‘nde çalışmaya başlar.Fakat kısa zaman sonra Telgraf gazetesinden de ayrılır,yine aç ve açıktadır.Celal geçinemeyip Konya’ya gider.İffet ayda bir Muzaffer abisinin gönderdiği parayla ev kirasını öder.

Birgün sokakta yürürken Celal’e rastlar.Celal Konya’da avukatlık görevinden ayrılıp,ticarete başlar ve İffet’e de kendi şirketinde bir iş verirBundan sonra İffet’in işi şehirler arası yolculuklarda mal taşımaktır.İffet yeni yüzler ,yeni insanlar tanıdıkça hayata bağlılığı artmakta yaptığı işten memnun kalmaktadır.Yolda gördüğü insanlara yardım etmekte ve ihtiyaçlarını karşılar.Yine kötü hava şartlarında İzmir’den İstanbul’a hareket eder. Tren Afyon’da hareket edemez duruma gelir.Dışarı çıkar ve kendisinden hasta annesi için yardım isteyen Rana ‘ya yardım eder.Rana masum ve çocuksu bir kızdır.İffet Rana’dan çok hoşlanır,yalnıuz yediği damga yüzünden Rana’dan uzaklaşır.

İffet uzun süre sonra Hocası Mahmut Efendi’yi görmeye gider.Mahmut Efendi’nin eşi ölmüş kendisine gelini bakar.Mahmut Efendi ile uzun uzun konuşurlar,eski hatıraları anarlar.Gece Mahmut Efendi’den ayrıldıktan sonra sokakta kavga eden bir kadın ve erkekle karşılaşır.Adam kadını hırsızlıkla suçlarve polise götürmekle tehdit eder.İffet ,bu kadını görünce Rana aklına gelir ve bu kadının masum olduğunu ,kendisi gibi damga yediğini düşünerek ,onu kendi himayesi altına almayı düşünür.Adama para vererek kızı kurtarır.Yalnız kadın hiç düşündüğü gibi çıkmaz.Bir geceyi beraber geçirdikten sonra kadın ayrılır ve İffet’in duyguları yine incinir.

Muzaffer Ağabeyinden gelen telgraf İffet’in moralini yükseltir.Telgrafta ev ve yatırımlar hakkında ki mahkemeyi kazandıkları yazar.İffet İstanbul’a döner ve eline epeyce para geçer.İstanbulda iyi bir malikane alır.Yanınada Mahmut Efendi öldükten sonra tek başına kalan gelini ve torununu allır.Eline para geçtikten sonra eski akrabaları ile tekrar görüşmeye başlar.

Birgün İffet Beyoğlu’nda dolaşırken Vedia’ya rastlar. Hiçbir şey olmamış gibi iki çift karşılıklı konuşurlar .İffet tekrardan Vedia’ya karşı duygular hisseder.Yalnız Vedia tekrardan İffet’le olmak istemez.

KİTABIN ANAFİKRİ

Seven insanın gözünün kör olduğunu,bir anlık düşüncesiz hareketlerle kendi hayatını mahvedeceğini anlatır.

KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ

İFFET: O lay kahramanıdır.
MUZAFFER: İffet’in abisidir.uyuşuk,tembel,miskin,kibirli biriydi.
MAHMUT EFENDİ: İffet ve Muzaffer’e haftada iki gün ders verirdi .
HATİCE HALA: İffet’in halasıdır,elinde iki kız çocuğuyla dul kalmış ve Karamürsel’de yaşıyor.
HALİS PAŞA: İffet’in babasıdır.
CEMAL KERİM BEY: İffet’in çocuklarına ders verdiği mebustur.
VEDİA HANIM: Cemal Kerim Bey’in ikinci hanımıdır.

ŞAHSİ GÖRÜŞLER

İnsanın yaşamı boyunca başından geçen olayları çok sade ve akıcı bir şekilde anlatan yazar tasvirlerden yararlanmış.Kullandığı eski Osmanlıcayla hikayeye güç kazandırmıştır.

YAZAR HAKKINDA BİLGİ

Reşat Nuri GÜNTEKİN
XXyy.roman,hikayeveoyunyazarlarından

Doğum/Ölüm: 25 Kasım 1889 - 7 Aralık 1956

Doğum Yeri: İstanbul

Yazı hayatına Birinci Dünya Savaşı sonlarında (1917) başlayan, ilk eseri de Eski Ahbap (uzun hikaye) 1917’ de basılan Reşat Nuri, 1918’ de tiyatro eleştiri ve araştırmaları yayımlarken bir yandan da hikayeler (Şair Dergisi, 1918/19; Nedim Dergisi, 1919; Büyük Mecmua, 1919) yazıyordu. Çalıkuşu’ nun Vakit gazetesinde tefrikasıyla (1922) geniş bir ün kazandı. Çok hareketli bir eser olan Çalışkuşu’ nda Anadolu, ilk idealist ve aydın kızı Feride’ ye kavuştu, geniş ölçüde romana girdi. Bu roman az okumuş ve aydın, iki sınıfı da, doğal ve canlı diliyle kendine bağladı. Reşat Nuri’ nin hemen bütün romanlarında dekor olarak taşra kasaba ve şehirleri çevre, tip, çeşitli problem ve görüşleriyle Anadolu atmosferi görülür. Romanlarında sosyal ve hissi konuları işleyen yazar, küçük hikayelerinde bunların yanına mizahı da eklediYazdığı, çevirdiği, kitap biçimine girmiş veya dergi, gazete sayfalarında, tiyatro repertuarlarında kalmış tüm eserlerinin toplamı yüzü bulur; bunlardan 19 tanesi telif romandır, 7 tanesi hikaye kitabı. Yazdığı, çevirdiği, uyarladığı, oynanmış, basılmadan kalmış oyunlarının sayısı roman ve hikaye kitaplarının sayısını da aşar. Eserlerinin tam listesi için şu broşüre bakınız: Türkan Poyraz – Muazzez Albek, Reşat Nuri Güntekin (Ankara, 1957)

Hikaye kitapları: Tanrı Misafiri (1927), Sönmüş Yıldızlar (1927), Leyla ile Mecnun (1928), Olağan İşler (1930), vb.

Gezi yazıları: Anadolu Notları (ilk cildi 1936; ikinci cildi 1966).

Oyunları içinde en ünlüleri Balıkesir Muhasebecisi (1953) ve Tanrıdağı Ziyafeti (1955)’ dir. Bütün eserleri ölümünden sonra, eşi tarafından, bir külliyat halinde yeniden bastırıldı.
Hayatı, sanatı ve eserleri üzerine bir tanıtma kitabı, Muzaffer Uyguner’indir. (Varlık yay;1967). İbrahim Zeki Burdurlu’ nun Romanıyla Reşat Nuri Güntekin (İzmir Eğitim Ens. Yay., 1971) kitabını Birol Emil’ in Reşat Nuri Güntekin’ in Romanlarında Şahıslar Dünyası (1984) adlı doçentlik tezi izledi.

Etiketler: , , , , , , , ,

Tanrı Dağı Ziyareti Kitap Özeti

KİTABIN ADI: TANRI DAĞI ZİYARETİ
KİTABIN YAZARI: REŞAT NURİ GÜNTEKİN
YAYIN EVİ VE ADRESİ: MİLLİ EĞİTİM BASIM EVİ
BASIM YILI: 1971

KİTABIN KONUSU

Kitapta Ortaasya’da Karkum cumhuriyetinde bir diktatörün etrafındaki insanların tanımak için yaptığı bir oyun anlatılmaktadır.

KİTAP ÖZETİ

Ülkenin diktatörü Kantamel Tanrı dağında bir evde av partisi düzenler. Bu partide diktatörün kızı, karısı,parti başkanı,başvekil,dahiliye nazırı,doktoru gibi kendi yakınları bulunmaktadır.

Eğlencede diktatörün otuz yıl önce öldürtmek istediği general arkadaşının oğlu da telsizci bir asker olarak bulunmaktadır. Diktatör kızını eğlencede bulunan amerikan elçisiyle evlendirmeyi düşünmektedir.fakat kızı elçiyi sevmemektedir. Kızı Ayel çocukluk arkadaşı olan telsizciyi sevmektedir.

Diktatör Kantamel avdan döndüğünde birkaç saat arayla gelmiş üç tane telgraf geltirirler. Bu telgraflar seçimle ilgildir. İlk telgrafta yazana göre açılan sandıklara göre parti ikinci sıradadır ve başkentin bazı kısımlarında ayaklanmalar olmuştur, fakat polis asayişi sağlamaktadır. Diktatör telgrafı okuduğu zaman herkez dehşete düşmüştür. Dahiliye nazırı,vali,başvekil merkez dönmek isterler. Fakat diktatör onlara engel olur. Herkez ikinci telgrafıda okumasını ister. Diktatör ikinci telgrafıda okur. Telgrafa göre ülkenin on ilinde parti ikinci sırada, sadece dört ilde birinci siradadır. Diktatör telgrafı okuduğu andan itibaren salondakilerin keyfi iyice kaçmıştır. Kimsenin yemek yiyecek hali yoktur. Bazıları diktatöre ufak saygısızlıklar bile yapmıştır. Diktatör nihayet üçüncü telgrafıda okuduğu zaman partisinin kaybetmiş olduğunu ve yeni yönetimdekilerin ihtilal yaptıklarını ve kendilerini öldürmek için yola çıkmış olduklarını öğrenirler. Artık birçoğunun diktatöre saygısı kalmamıştır.

Komutan Mola bir bölük asker ve elçiyle birlikte kaçar. Bu arada harekatın başında diktatörün yıllar önce affettiği general Erhan’ın olduğunun haberi gelir. Diktatörün yakınları sürekli diktatörü suçlamaktadırlar.

Herkezin birbiriyle tartıştığı bir anda general Erhan’ın askerlerle birlikte eve iyice yaklaştığı haberi gelir. Diktatör gidip vuruşucağını söyler. Kimse arkasından gelmez. Diktatör dışarı çıktığında birkaç el silah sesi duyulur ve ardından kapı açılır. İçeri önce General Erhan girer. İçeridekiler canlarının bağışlanması ümidiyle;yaşasın General Erhan, yaşasın kurtarıcımız gibi sloganlar atarlar.

General Erhan’ın ardından içeri diktatör girer. Herkez çok şaşırır. Çünkü onun az önce öldüğünü sanırlar.

Diktatör, komutan Mola ve telsizci asker dışında diğerlerinin bilmedikleri bir nokta vardır. Aslında kendi partileri birinci gelmiştir. Öteki parti hiçbir ilde birinci gelmemiştir. General Erhan’sa sadece eski dostunun daveti üzerine gelmiştir. Bütün bu olanları diktatör kendi planlamıştır. İçerdekiler gerçeği öğrendikleri zaman çok utanırlar. Artık diktatör’ün yüzüne bakacak halleri kalmaz. Fakat diktatör onları affeder. Çünkü hayatı boyu bu tür yalakalara alışmıştır. Düzenlediği oyun sayesinde onları daha da yakından tanımış olur.

KİTABIN ANA FİKRİ

Etrafımızdaki insanları seçerken çok dikkatli olmalıyız. Onların gerçek dost olup olmadıklarına iyice kanaat getirdikten sonra onlarla dostluk kurmalıyız.

KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRMESİ

Diktatör: Ülkenin başkanıdır. Siyasetten yorgun düşmüş, iyi yürekli bir insandır.
Ayel: Diktatörün kızıdır. Son derece şımarık biridir.
Komutan Mola: ülkenin başkomutanıdır. Diktatör’e çok sadıktır.
Parti Reisi: Partinin başkanıdır. Çıkarcı bir insandır.
Telsizci: Genç bir askerdir. Dürüst ve sağlam bir kişiliğe sahiptir.
General Erhan: Diktatör’ün eski arkadaşıdır. Diktatör’ü sevip saygı duymaktadır.

KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER

Kitap tiyatro türünde yazılmıştır. Tiyatro olmasına rağmen çok akıcı ve zevkli bir kitaptır. Herkezin okumasını tavsiye ederim.

KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ

26 Kasım 1889 yılında İstanbul’da doğdu.Babası Doktor Nuri Bey’dir.Önce Çanakkale okuyan Güntekin daha sonra İzmir’de Frerler mektebine devam etti.

Reşat Nuri,1912 yılında İstanbul Darulfünunu Edebiyat Şubesini bitirdikten sonra liselerde edebiyat, fransızca ve felsefe okuttu. 1931 ve 1943 yılları arasında Milli Eğitim Bakanlığı müfettişi olarak Anadolu’nun çeşitli yerlerini görme fısatı buldu.

1939 ve 1943 yılları döneminde Çanakkale milletvekilliği yaptıktan sonra 1947’de başmüfettişlik ve 1954’de Paris kültür ateşeliği yaptı.

Reşat Nuri Güntekin, hikaye, roman, gezi notları, oyun, mizah yazıları ve çeşitli konularda makaleler yazdı.

Bazı Romanları:Harabelerin Çiçeği, Gizli El, Çalıkuşu, Dudaktan Kalbe, Damga, Akşam Güneşi

Bazı Hikayeleri:Gençlik ve Güzellik,Recm, Roçild, Eski Ahbab, Sönmüş Yıldızlar

Bazı Oyunları:Gönül Veya İnhidam, Babür Şah’ın Seccadesi, Hançer, Asker Dönüşü.

Etiketler: , , , , , , , ,

Türkün Ateşle İmtihanı Kitap Özeti

KİTABIN ADI : TÜRKÜN ATEŞLE İMTİHANI
KİTABIN YAZARI : HALİDE EDİP ADIVAR
YAYINEVİ : ATLAS KİTABEVİ
BASIM YILI : 1994 / 11. BASKI

KİTABIN KONUSU

Halide Edip Adıvar’ın 1. Dünya Savaşı sonrasından cumhuriyetin ilan edilinceye kadar yaşadığı anıları anlatılmaktadır.

ESERİN ÖZETİ

30 Ekim 1918’de İngilizler’in İstanbul’u işgal etmesiyle Türk insanının durumu yorgun, şaşkın ve canından bıkkın bir haldeydi. Yıllarca süren savaştan, sefaletten sonra bir de yurdumuzun işgal edilmesi, yani özgürlüğümüzün elimizden alınmak üzere olması Türk insanını bu hale getirmişti. İstanbul’da yaşayan, çoğunluğunu genç subayların oluşturduğu milliyetçiler, gizli dernekler kurup İtilaf Devletleri’nin toplattığı silahları Anadolu’ya kaçırmaya çalışıyor, bir yandan da memleket için kurtuluş yolları arıyorlardı. Halide Edip, bu derneklerin başkanlarına yakın biri olarak, milliyetçilerin bir araya gelip toplantı yapmak için ne büyük zahmete katlandıklarını bizzat yaşamıştır. Halk ise gazeteler sansür altında olduğundan, olan bitenden habersiz, padişahın İngilizler’le kurduğu yakınlıktan ve İngilizler’in medeni bir devlet olmasından dolayı Anadolu’yu Osmanlı Türklerine bırakacaklarını sanıyordu. Bizi savaşa sokan ittihatçıların çoğu Meclis-i Mebusan’da vekildi ve halk bunlara tepki duyuyordu. Bunu fırsat bilen Tevfik Paşa meclisi kapatmıştı. 15 Mayıs 1919’da Yunanlıların İzmir’i işgalinden sonra İngilizler Anadolu’ya giden bütün yolları tutmuşlar, tenha yolları da Osmanlı içindeki Hristiyan çetelerine tutturmuşlardı. Dernekler faaliyetlerine devam edemez olmuş, Halide Edip gibi milliyetçi kişiler hakkında idam kararları çıkarılmaya başlanmıştı. Özellikle Halide Edip’in Sultanahmet mitinginde söylediği “…hükümetler düşmanımız, milletler dostumuz ve kalbimizdeki haklı isyan kuvvetimizdir.” sözü şimşekleri kendi üzerine çekmişti. Daha fazla İstanbul’da kalamayan milliyetçiler Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkmasıyla Anadolu’ya kaçmaya başlamışlardır. Bu kaçış ikişer üçer kişilik gruplar halinde ve çok tehlikeliydi. Düzenli olarak silah kaçıran ve milliyetçilerin güvenliğini sağlayan, İzmit’teki ve Adapazarın’daki en kalabalığı 80 kişiden oluşan çetelerdi. Bu çeteler, geceleri milliyetçileri köylerde ağırlıyor, yağmur, çamur, yorgunluk gibi zor şartları hiçe sayıyorlardı. 11 gün süren yolculuğun ardından Ankara Garı’nda Mustafa Kemal ve halk tarafından karşılanan Dr. Adnan ve Halide, o gün bir eve yerleşir ve hemen ertesi gün eski Ziraat akültesi binasında olan karargahta çalışmaya başlarlar. Erzurum Kongresi ve Sivas Kongresi’nden sonra yeni bir meclis kurulması zorunluluğu gündeme gelmişti. Mustafa Kemal her ilden ikişer milletvekili seçilip Ankara’ya gönderilmesini talep eder. 23 Nisan 1920’de Büyük Millet Meclisi kurulur ve Mustafa Kemal meclis başkanı seçilir.

Bu olaya muhalefet olan Hilafet yanlılarının kurduğu ordu, meclisin kapanması için Ankara’ya doğru yürüyüşe geçer. Bu isyanı bastırabilecek bir tek bu çeteler vardı. Mustafa Kemal bunları durdurmak için Çerkez Ethem’i görevlendirdi. İzmit’te gerçekleşen bu kuvvetlerin çarpışmasından Çerkez Ethem galip geldi. Bu galibiyet çetelerin itibarını artırdı. Ali Fuat Paşa bile üniformasını çıkarıp dağlara çıkmıştı. Çeteler büyük bir kuvvet olmalarına rağmen ordunun himayesine girmeyi reddediyorlardı. İhtiyaçlarını da halktan zorla karşıladıkları için de sürekli sorun yaratıyorlardı.

İlk iş olan düzenli ordunun kurulması, Aralık ayının sonlarına doğru, büyük kavgalarla gerçekleştirildi. Ethem’in 3 bin kişilik ordusu, 100 makineli tüfeği ayrıca 4 topu vardı. Bu gücüne güvenerek meclise; faaliyetlerinin durdurmasını, halkı yeniden savaşa sokmamasını, İstanbul hükümetiyle işbirliği yapmasını söyleyen bir ültimatom gönderdi. Yunanlılar Bursa’ya yürümeye başlamıştı ama Ethem’le Albay Refet, yani kardeşler savaşıyordu. Ethem düzenli odunun kuvvetlerine karşı koyamayıp kuvvetlerini geri çekmek zorunda kaldı. Ordumuzla 11 Ocak’ta (1.İnönü) Eskişehir’in batısında karşı karşıya gelen Yunanlılar Albay İsmet komutasında ağır bir yenilgiye uğradılar. Bundan dolayı, toplanan Londra Konferansı’na Ankara’dan da temsilcileri çağırdılar. Sevr’in bir benzeri olan bu konferanstan bir sonuç alınamamış ve Yunanlılar Afyaon’dan saldırıya geçmişlerdi. 31 Mart’ta (2.İnönü) yine bozguna uğratılan Yunanlılar geri çekilmek zorunda kaldılar.

Bu dönemde askerlere yardım amacıyla Hilal-i Ahmer (Kızılay) Hastahanesi’ne gönüllü olarak hastabakıcı olarak Eskişehir’de, cephe gerisindeki bir hastahanede çalışmaya başladı. Bu arada Yunanlılar boş durmuyor İzmir’I bir silah yığınağı haline çeviriyordu. Bunda İngilizlerin Yunanistan’a yaptığı silah ve maddi desteğin büyük payı vardır. Hazırlıklarını tamalayan Yunanlılar bizim 4 katıumız kadar bir kuvvetle, 9 Haziranda saldırıya geçtiler. Bu saldırılara karşı koyamayan ordumuz, toparlanmak için Sakarya’nın doğusuna çekildi.

Bu geri çekilme mecliste büyük çalkantılara neden oldu. Yapılan oylamayla Mustafa Kemal başkomutan seçildi. Tekalif-I Milliye emirleri çıkartılıp ordumuzun ikmal işleri halk tarafından yapıldı. Ordunun kurulmasında en çok emeği geçen Refet Paşa durmadan çalışıyor, memleketin her tarafını arayıp, tarayıp gönüllü askerler topluyordu. Savaş başladığında 25.000 askerimiz vardı. Bunların 16.000’i şehit olmasına rağmen savaş sonunda 40.000 askerimiz vardı. 2 ay gibi kısa bir sürede hazırlıklarını tamamladı. İçindeki milli duygularla sürekli dürtülen Halide, silah altına girmeye karar verir. Mustafa Kemal’in karargahında çalışmaya başlar. Buradaki görevi, günlük zaiyat raporlarını tutmak ve yabancı gazeteleri takip edip, yabancı kamuoyunun savaşla ilgili düşüncelerini çevirip Mustafa Kemal’e iletmekti. Ordumuzun Yunanlılara göre sayısının az olmasından dolayı güzel bir savunma planı yapıldı. 25 Ağustos’ta çarpışmalar başladı. Fedakar Türk askerleri öleceklerini bilseler bile mevzilerini terk etmeyip çarpışırlar ve mevzilerimize Yunanlıları sokmazlar. Savaş 22 gün sürmüş ve dünyanın en uzun süren meydan muharebesi olmuştur. 19 Eylül’de başlayan yunan geri çekilişi 16 Eylül günü sonlanmıştı. Artık zafer bizimdi.

Mustafa Kemal’in sabahlara kadar çalıştığını yakından takip eden Halide ona “Savaş bitti. Artık dinlenmeye çekilme vaktiniz geldi.” dediğinde sert bir tepkiyle “Asıl savaş bundan sonra başlıyor.” cevabını almıştı.

22 Eylül’de Mudanya Mütarekesi imzalanmış resmi olarak savaş galibiyetimizle bitmişti. Yunanlılar kaçarken geçtikleri köyleri yakıp yıkmışlardı. Bu savaşta onbaşı rütbesi alan Halide’nin bir görevi daha vardı. Tetkik-i Mezalim Heyeti’nin başına geçmek ve Yunanlıların verdikleri zararları tespit etmek, Anadolu insanına ettiği işkenceleri kayıtlara geçirmekti. Çok acı olayların yaşandığı Anadolu köylerinde halkın yaşadıkları anlatmakla bitmez. Yakup Kadri KARAOSMANOĞLU, Yusuf AKÇURA ve bir fotoğrafçının olduğu bu heyet çalışmalarını bitirdikten sonra Ankara’ya döner. Döndüğünde, asker üniforması giyen küçük çocuklar, Halide’nin dikkatini çeker. Bunların neci olduklarını yanındaki yüzbaşıya sorar. Bunlar Kazım Karabekir Paşa’nın evlat edindiği, yaşları 6 ile 14 arasında değişen, ailelei savaşta ölmüş, 2 bin kadar yetim Türk çocuğu idi. Bu örnek davranışından dolayı Kazım Paşa’yı ziyaret edip tebrik eder.

Halide Edip yurdumuzun düşmanlardan temizlenmesinden duyduğu huzurla eşyalarını toplayıp İstanbul’a, çocuklarının yanına, doğup büyüdüğü eve döndüğünde Mahmure ablasıyla çocukluk günlerinde olduğu gibi kucaklaşır.

ANAFİKRİ

Her konuda risk almaktan korkup kaçmamalıyız. Eğer Mustafa Kemal kendi
hakkında çıkarılan idam cezasından korkup bir kenara çekilseydi, bugün, bu ülkede yaşamıyor olacaktık.

Hiçbir zaman sürü psikolojisiyle bir yere takılıp gitmemeliyiz. Yaptığımız her hareketi, söyleyeceğimiz her sözü inceden inceye düşünmeliyiz.

KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRMESİ

HALİDE EDİP ADIVAR: Kısa boylu, ingilizce ve fransızca bilen, tanştığı insanlarla çabuk kaynaşan, etkili konuşmalar yapabilen vatansever bir kadın, hastabakıcı, gazeteci, yazar, asker, çevirmen.

ADNAN ADIVAR: Çalışkan, insanlar arasındaki fikir uyuşmazlıklarını gideren, yüreği vatan sevgisiyle dolu bir doktor. Sağlık Bakanlığı ve Meclis İkinci Başkanlığı yapmıştır.

Mahmure: Hlide Edip’in evinde çalışan, ayrıca ona arkadaşlık eden bir mürebbiye

KİTAP HAKKINDAKİ ŞAHSİ GÖRÜŞLER

Kitap, ülkemizin kuruluş yıllarında çektiği çileleri başarılı bir şekilde dile getirmiştir. Fakat yazarın uslübü günümüz Türkçesine göre biraz ağırdır. Cumhuriyetin 5 yıl öncesine kadar olan bölüme ait bilgi edinmek isteyen arkadaşlarıma okumalarını tavsiye ederim.

KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ

1882’de İstanbul’da doğmuş, 9 ocak 1964’te İstanbul’da ölmüştür.1901’de Amerikan Kız
Koleji’ni bitirir bitirmez Salih ZEKİ ile evlenmiş Ayet ve Zeki adında iki oğlu dünyaya gelmiştir. Salih ZEKİ’nin ikinci defa evlenmesi nedeniyle ondan ayrılır.1917’de ikinci eşi olan Dr. Adnan Adıvar ile evlenir. Savaş Yıllarında eşi ve Mustafa Kemal için çevirmenlik yapmış, Kızılay’da çalışmıştır. Ordudaki çalışmaları nedeniyle önce onbaşılık sonra da başçavuşluk rütbesini almıştır. Fakat o, halkın da benimsediği onbaşı rütbesini kullanmıştır.

1839’da İstanbul Üniversitesi İngiliz Edebiyatı profesörlüğüne tayin edilmiştir.
1950 yılına kadar bu görevinde kalan Halide Edip, 1950-1954 yılları arasında İzmir milletvekili olarak meclise girmiştir.

Etiketler: , , , , , , , ,

Ferdi Ve Şürekası Kitap Özeti

KİTABIN ADI : FERDİ VE ŞÜREKASI
KİTABIN YAZARI : HALİT ZİYA UŞAKLIGİL
KİTABIN YAYIN EVİ : İNKILAP VE AKA
BASIM YILI : 1984

KİTABIN KONUSU

Zengin kızın fakir gence aşkının trajedik sonu.

KİTABIN ÖZETİ


İsmail Tayfur, Ferdi ve Ortakları Ticaretevi’nde veznedâr olarak çalışmaktadır.Bir gün Ferdi Efendi, İsmail Tayfur’u yanına çağırıp onun çok çalıştığını bahane edip kârın % 0.5’ini alcağını söyler.

İsmail Tayfur bu durumdan şüphelenir ve bu konuyu şirketin emektar veznedârı ve rahmetli babasının dostu Hasan Tahsin Efendi’ye açar. Hasan Tahsin Efendi bunun Ferdi Efendi’nin kızı Hacer’in ona olan ilgisinden kaynaklandığını söyler.Gerçekten de Hacer çocukken şirkete geldiğinde İsmail Tayfur’a farklı yaklaşmıştır.Hatta birgün İsmail Tayfur’un hesap defterinin arasına güller doldurmuştur.

Hacer artık şirkete gitmesi yasaklanınca tüm duygularını hâtıra defterine yazmaya başlar fakat bir gün eve geç gelince babası odasına çıkar ve Hacer’in hâtıra defterini okur.Hacer gelince de Ferdi Efendi niye kendisinin haberi olmadığını ve kendisini İsmail Tayfur’la evlendireceğini söyler.İşte maaş zammının sebebi budur.
Bir gün İsmail Tayfur’un annesi Besime Hanım ve babasının getirdiği kimsesiz Saniha evdeyken Hacer’in öğretmeni eve gelir.Besime Hanım’a Hacer’le İsmail Tayfur’un birbirlerini sevdiğini ve nişan hazırlıklarına başlamaları gerektiğini ballandıra ballandıra anlatır ve “gençlerin bundan haberdâr olmamaları gerektiğini” ekler.
Aslında Saniha ile İsmail Tayfur habersizce birbirlerini sevmektedirler.Fakat Saniha bu nişan haberini duyunca yıkılır.İsmail Tayfur’un tüm çabalarına rağmen –Saniha’nın da inadıyla- Hacer’le evlenirler.Fakat aralarındaki ilişkinin eskisinden farkı yoktur.
Bir gece Hacer uyandığında İsmail Tayfur’u yanında göremez ve heyecanlanır. İsmail Tayfur’u aramaya çıkar ve onu Saniha’yla konuşurken görür şaşırır ve üzülür.Odaya gelir ve İsmail Tayfur geldiğinde Hacer onu suçlar, kapıyı kilitler ve yatağı ateşe verir. İsmail Tayfur anahtarı zorla alır, kapıyı açar.Bu sırada Hacer’in elbisesi tutuşmuştur, Hacer’î yakalar ve evden çıkarlar.Evin her tarafı tutuşmuş ve tüm ev halkı bahçeye çıkmıştır. İsmail Tayfur’da Hacer’î getirir ve yere bırakır. Hacer ölene dek bekler ve öldüğünde gülmeye başlar.

İsmail Tayfur artık tamamen delirmişti ve sadece gülüyordu. Ferdi Efendi’de bu olaylara çok üzülmüş ve İsmail Tayfur’a maaş bağlamıştı. Hasan Tahsin Efendi ara sıra onu ziyaret ediyordu ama hâlinde bir değişiklik hissetmiyordu.

KİTABIN ANA FİKRİ

Bir zenginlik hayalinin her zaman mutlu sonla bitmemesi, trajediyle sonuçlanabilmesi.

KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER

Hayatın nasıl olursa olsun hiçbir zaman toz pembe olmadığının ve kolay yoldan amaçlarımıza ulaşmaya çalışmanın bazen kötü neticeler doğurabileceğini anlatan bir eserdir.

YAZAR HAKKINDA BİLGİ

Halit Ziya’nın ailesi, Uşak’tan İzmir’e göçerek “Uşşakizadeler” diye anılmaya başlayan zengin bir ailedir. Bu aile, işleri çok gelişince İstanbul’a da bir şube açtı ve bu şubeyi sermayesiyle birlikte oğul Hacı Halil Efendi’ye verdi. Halit Ziya, Hacı Halil Efendi’nin üçüncü çocuğu olarak 1866’da İstanbul’da doğdu.

İstanbul’da Askerî Rüştiye’ye giden Halit Ziya, babasının işleri kötü gitmeye başlayınca, annesiyle birlikte İzmir’e dedesinin yanına gönderildi. Öğrenimini İzmir Rüşdiyesi’nde sürdürdü (1878). Bu arada babasının işlerini düzene koyup İzmir’e gelişi ve yeni bir işyeri açışıyla sığıntı olma düşüncesini de zihninden atan Halit Ziya, ikinci bir okula hazırlık için Frenk Mahallesi’nin Alioti bölümündeki Auguste de Jaba adlı avukatın emrine verildi.
Halit Ziya, babasının kâtibi olarak işe başladı, bu iş edebiyat merakıyla pek bağdaşmadığından yeni iş tavsiyelerini dikkate aldı, ancak İstanbul’da hariciyeci olmak için yaptığı başvuru sonuçsuz kaldı. İzmir’e dönüşünde rüştiye öğretmenliğine başladı ve akabinde Osmanlı Bankası’na girdi.

İstanbul’da Reji Genel Müdürlüğü’nün başkâtiplik teklifini kabul ederek İzmir’den ayrıldı (1893). Reji’deki çalışma günlerinde Servet-i Fünun’a da katılarak edebi faaliyetlerini yoğunlaştıran Halit Ziya, Meşrutiyet’ten sonra bir süre Darülfünun Edebiyat Fakültesi’nde Batı Edebiyatı okuttu. Sonra Mabeyn Başkâtibi oldu (1909). Buradan ayrıldıktan sonra memuriyete dönmeyen ve tüm zamanlarını edebiyata veren Halit Ziya, 23 Mayıs 1945 tarihinde İstanbul’da öldü.

Etiketler: , , , , , , , ,

Erikler Çiçek Açtı Kitap Özeti

KİTABIN ADI : ERİKLER ÇİÇEK AÇTI
KİTABIN YAZARI : ESAT MAHMUT KARAKURT
KİTABIN YAYIN EVİ VE ADRESİ : İNKILAP VE AK KİTABEVLERİ KOLL.ŞTİ
KİTABIN BASIM TARİHİ : 1974

KİTABIN KONUSU

Kitap; gizli bir iş için, Hong-Kong’a gönderilen, Orhan adında bir Türk subayının, Türkistan asıllı Neslihan adında, güzel bir bayanla yaşadığı aşkı ve Orhan Bey’in başından geçenleri ele almıştır.

KİTABIN ÖZETİ

1951 yılının bir ilk bahar gecesi; Binbaşı Orhan Genelkurmay Başkanlığının emriyle;Hong Kong’da Birleşmiş Milletler’e bağlı ülkelerin subaylarının oluşturmuş olduğu bir kurula katılmak için İstanbul’danyola çıkmıştır. Kurulun amacı, son yıllarda,HongKong’da oluşturulan yasadışı gizli bir komünist teşkilatını ortadan kaldırmaktır.

Orhan Bey, taksiden inip Yeşilköy Havalimanı’na girer. Uçağı hareket etmek üzeredir. Kontrollerden sonra uçaktaki yerini alır. Yanında güzel bir bayan oturmaktadır. İlerleyen saatlerde Orhan Bey’le bayanın arasında bir samimiyet oluşur. Bayanın adı Madalena’dır. Onlar sohbetlerine devam ederlerken, uçakta bir anons yapılır. Uçak, Şam Havalimanı’nda bir saat kadar sürecekbir mola verecektir. Fakat havaalanına indikten sonra; uçağın bu gece kalkmasının kötü hava şartlarından dolayı imkansız olduğunu öğrenirler. Saat iki buçuk civarıdır. Bütün yolcular geceyi, firmanın ayarladığı bir otelde geçireceklerdir. Ancak Bayan Madalena geceyi uçakta geçirmek ister, hostes bunun mümkünolmadığını söyleyince, koltuk değngeklerini ister. Orhan Bey,bu sözlerin üzerine kısa bir şaşkınlık geçirir. Daha sonra Bayan Madalena’ya yardım eder ve uçaktan inerek otele giderler.

Otelde, Madalena ile Orhan Bey’in odaları karşılıklıdır. Otele gelişlerinden yaklaşık bir saat geçmiştir. Orhan Bey,üzerini değiştirmiş ve yatmak üzeredir. Tam bu sırada kapı çalınır ve içeriye koltuk değnekleriyle yürümeye çalışan Madalena girer. Madalena Orhan Bey’e aşık olduğunu ve O’nu arzuladığını söyler. Orhan Bey çok şaşırır ve yaklaşık on dakika kadar birbirlerinin gözlerine kilitlenirler. Daha sonra kadın kendini Orhan Bey’in kollarına bırakır.

Sabah olmuştur.Orhan Bey ve Bayan Madalena uyanmışlardır. Yaklaşık bir saat sonrakapı ani bir şekilde zorlanmaya başlar. Bu erken saatte kapıyı böylesine kim zorlayabilirdi acaba. Biraz sonra kapı açılır ve içeriye üç tane silahlı adam girer. Orhan Bey adamlara ne istediklerini sorar. Adamlar polistir ve Bayan Madalena’yı beyaz zehir kaçakçılığı yaptığı gerekçesiyle tutuklamak isterler. Orhan Bey büyük bir hayretle Madalena’ya döner ve titrek bir sesle, doğru olup olmadığını sorar. Madalena büyük bir üzüntü ve pişmanlık içinde suçunu itiraf eder. Daha sonra ayağa kalkarak giyinir ve teslim olur. Bayan Madalena sakat değildir.

Saat sabahın yadisidir. Orhan Bey, bir gecede, tüm bu yaşadığı olayların ardından, uçaktaki yerini almış ve yoluna devam etmektedir ancak Orhan Beyin yanı bu sefer boştur.

Yaklaşık iki gün süren yolculuktan sonra, uçak Hong-Kong’a iner.Ertesi gün Orhan Bey; İngiliz Merkez Komutanlığı binasındaki odasında tüm hızıyla çalışmalarına başlamıştır. Orhan Bey yaklaşık bir haftadan beri aralıksız çalışmaktadır ve elde ettikleri gizli istihbaratlarıda periyodik olarak bir şifre dahilinde Türkiye’ye, Genel Kurmay Başkanlığı’na göndermektedir. Bunlardan sonuncusu, dün gerçekleşmiştir. Hong-Kong’dan Tokyo’ya gitmek üzere hareket eden bir İngiliz askeri uçağı havada infilak etmiştir.

Orhan Bey, işten arda kalan zamanlarında, güvenlik gerekçesiyle kaldığı otelden pek fazla dışarı çıkmamaktadır. Akşamları, otelin barında eğlenmektedir. Yine bir akşam, burada otururken, iki masa ötesinde oturan ve göz kamaştırıcı güzelliğe sahip bir bayan gözüne çarpar. Orhan Bey, bu güzel bayandan çok etkilenir. Kadının yanında şişman, kısa boylu bir adam bulunmaktadır. Orhan Bey kadın hakkında bilgi edinmek için garsonu yanına çağırır ve kadının kim olduğunu sorar. Garsonun söylediğine göre kadının adı Çing Çung’dur. Kendisi Hong-Kong’un en güzel ve en zengin kadınıdır. Yanındaki şişman ve kısa boylu adam ise Çin’in en zengin iş adamlarından biridir ve Madam Çing Çung’un kocasıdır. Orhan Bey kadının evli olduğunu öğrenince çok üzülür. Orhan Bey, bu gece, bu güzel bayanla, en azından küçük bir dans etmek ister. Fakat kocası yanındadır. Kendi kendine epey düşünür. İki kadeh viskiyi ardarda içer, son bir kez cesaretini toplayarak bayanın yanına gitmeye karar verir. Ayağa kalkarak ağır adımlarla bayanın masasına kadar gider ve masanın başında dikilir. Bayanla dans etmek istediğini kendisine söyler. Madam Çing Çung’un kocası bu teklif üzerine deliye döner ve hangi cüretle böyle bir teklifte bulunduğunu Orhan beye sorar, tam bu sırada Madam Çing Çung, kocasına Orhan Bey’le dans edeceğini söyler ve masadan kalkar. Dans esnasında Orhan Bey kadına olan aşkının ve O’ndan ne kadar çok etkilendiğini anlatır. Aslında kadında Orhan Bey’den etkilenmiştir, ancak kadın evli olduğu için bu duygularını Orhan Bey’e açık bir şekilde söyleyemez.
Dansın bitiminde Madam Çing Çung, Orhan Bey’e bir daha görüşmemeleri gerektiğini söyler ve teşekkür ederek vedalaşır. Aradan yaklaşık bir hafta geçmesine rağmen Orhan Bey kadını unutamamıştır. Bir sabah, otelin kapısı çalınır ve içeriye giren hizmetçi Orhan Bey’e ziyaretçisi olduğunu söyler. Ziyarete gelen, Madam Çung’un yardımcısı küçük bir kızdır. Madam Çung, Orhan Bey’i yarın sabah, Günaş Dağının eteklerine davet etmektedir. Küçük kız,Orhan Bey’e oraya nasıl gidileceğini anlattıktan sonra gider. Bu dağda “erikler çiçek açtı” adında bir ayin yapılmaktadır. Orhan Bey ile Madam Çing Çung bir yolunu bulup burada gizlice konuşurlar. Artık ikiside, geriye dönüşü olmayan bir aşkın içinde olduklarını anlarlar.

Aynı gün; işyerinde Orhan Bey’e bir telgraf gelmiştir. Telgrafta, akşam saat altıda, on tane Türk subayını taşıyan bir uçağın buraya gelmek üzere yola çıkacağı yazmaktadır. Bahsedilen heyet geldikten sonra çalışmalar hız kazanır ve bu sıralarda faaliyetlerini arttırmış olan gizli komünist teşkilatı hakkında, çok önemli belgeler ele geçirilir. Alınan istihbaratlara göre, komünistler bir askeri uçağı bombalayacaklardır. Bu olay engellenir. Artık komünist teşkilatı neredeyse yakalanmak üzeredir. Bu arada alınan istihbaratlardan Madam Çung ve kocasınında bu teşkilatın içinde olduğu öğrenilir.

Komünist teşkilatının başkanı, aldıkları bu son darbeden sonra çok gizli bir plan hazırlamıştır. Yeni hedefleri; birkaç gün içinde Tokyo’ya gitmek üzere harekete geçecek olan ve içinde, Türk Binbaşısı Orhan Bey’inde bulunduğu bir uçağı havaya uçurmaktı. Plan için gerekli her şey hazırdı. Uçak, yerden kalktıktan on dakika sonra havada infilak edecektir. Bütün bu planı baştan sona dinleyen Madam Çing Çung, şok olur ve Orhan Bey’I buradan kurtarmanın bir yolunu arar. Bir dahaki buluşmalarında Orhan Bey’e bu uçağa binmemesini söyler. Bu konuda çok ısrar etmesine rağmen, Orhan Bey böyle bir şeyin imkansız olduğunu ve o uçağa mutlaka binmesi gerektini söyler.

Uçağın hareket saati gelmiş ve motorlar çalışmıştır. Tam bu sırada pistte hızla ilerleyen gri renkte bir spor arbası görülür. Havaalanşndaki tüm polisler alarma geçerler ancak arabayı yakalayamazlar. Arabanın içindeki Madam Çing Çung’dur. Bu arada uçağın hareketi durdurulur. Madam Çung, uçağın yanında durarak bomba olduğunu söyler ve hızla havaalanından çıkar. Araba bütün hızıyla havaalanın karşısındaki dağlara tırmanır. Bu arada polisler çok geride kalmıştılar. Madam Çung, arabayı bir uçurumun kenarına getirir ve kendisi dışarı çıkarak arabanın aşağı yuvarlanmasına yardıncı olur.

Polislerden kaçmayı başaran Madam Çung, kendisini takip eden komünist teşkilatı üyeleri tarafından yakalanır ve kocasıyla birlikta kurşuna dizilmek üzere teşkilat merkezine götürülür. Bu sırada, teşkilatın yeri askerler tarafından tespit edilmiş ve İngiliz albayının emriyle, Bnb.Orhan bu yeri basmak ve militanları ele geçirmek üzere, yanında onbeş kadar askarle yola çıkmıştır. Merkeze vardıklarında Madam’ın kocası öldürülmüştür. Orhan Bey, Madam Çung’u kurtarır. Artık komünist teşkilatı yok edilmiş, görev sona ermiştir. Daha sonraları Orhan Bey, aslında Madam Çung’un Türkistan’lı olduğunu öğrenir. Gerçek adıda Neslşhan’dır. Burada bulunmasının amacı ise Türkistan’a gizli silah yardımında bulunmaktır. Neslihan, sonunda Orhan Bey ile Türkiye’ye gelir.

KİTABIN ANA FİKRİ

Okumuş olduğum bu kitaptan birden fazla anafikir çıkarmak mümkün. Bunlardan birincisi ;insanlar, ülkesine ve milletine çıkar ve fayda sağlayacak her türlü fedakarlığı yapmaktan kaçınmamalıdırlar. İkincisi ise; hayatımıza giren her insanla ciddi anlamda aşk yaşamak yada ona güvenmek doğru olmayabilir.

KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ

Kitapta geçen en önemli olay; Orhan Bey’in uçakta tanıştığı ve geceyi otelde geçirdiği Madalena isimli bir bayanın uyuşturucu kaçakçısı çıkmasıdır. Bu olaydanda anlaşıldığı gibi insanlar, her gördüklerine hemen güvenmemeli, önce onları tanımalıdırlar.

Orhan Bey : Uzun boylu, yakışıklı ve aynı zamanda çok zeki bir türk subayıdır. Fakat, bir zafiyeti vardır oda, insanlara onları tanımadan güvenmesi ve onlarala çok çabuk samimi olması. Kitapta geçen olayda, gizli bir görev için Hong-Kong’a gönderilir.

Madlane : Çok güzel ve konuşkan bir bayandır. Orhan Bey’le uçakta tanışırlar ve samimi olurlar. Önce, Orhan Bey’e kendisini sakat gibi tanıtır fakat sonradan anlaşıldığına göre, kendisi uyuşturucu kaçakçısıdır.

Neslihan : Hong-Kong’da yaşayan ve çok zengin bir iş adamıyka evli oraların en güzel ve tanınmış kadınıdır. Aslen Türkistanlıdır ancak orada bulunmasının amacı ülkesine, silah yardımında bulunmaktır. Bu yüzdende orada bir iş adamıyla evlenir ve adını Madam Çing Çung olarak değiştirir.

KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER

Bence, aşk teması bu kitapta çok güzel işlenmiştir.Yazarın dilininde akıcı olması romana çok ayrı bir güzellik katmıştır. Kitabı okurken, insan kendini kahramanların yerin koymaktan alamıyor.

KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ

(d.1902, İstanbul – ö. 15 Temmuz 1977, İstanbul ), özellikle aşk ve serüven romanlarıyla tanınan romancı; Şura-yı Devlet üyesi Urfalı Mahmut Nedim Bey’in oğluydu. Kadıköy Sultanisini, İstanbul Diş Hekimliği Okulu’nu (1924) ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni (1930) bitirdi. Avukatlık, gazetecilik, Galatasaray Lisesi’nde Türkçe öğretmenliği yaptı. Urfa milletvekili (1954-1960) ve senatörü (1961-1966) oldu.

Etiketler: , , , , , , , ,

Ekmek Elden Su Gölden Kitap Özeti

KİTABIN ADI : EKMEK ELDEN SU GÖLDEN
KİTABIN YAZARI : REFİK HALİD KARAY
YAYIN EVİ VE ADRESİ : İNKILAP KİTAPEVİ –Ankara cad. 95 İST.
BASIM YILI : 1985

KİTABIN KONUSU

Kitapta eski soylu zengin bir ailenin torunu olan Ferhan’ın tekrar ozenginliğe kavuşmak umuduyla Duranbeylilerin ablak oğlu Saim ile evlenip pişman oluşu anlatılmaktadır.

KİTABIN ÖZETİ

iki arkadaş mühendis Asaf Bey ve mimar Armenak Efendi Büyük Otel’de akşam çayını içmek içn otururlar. Sohbet ederlerken otele Duranbeylilerin kadınları gelir.
Duranbeyliler, zamanında Duran Beyin Doğu Anadolu’dan kan davası nedeniyle güneye göçmüş orada toprakları sahiplenmiş, devlete karşı koymuş ve topraklarında halka sözünü geçirmiş. Öldüğünde çoçuklarına çok fazla toprak bırakmış. Çoçuklarından tek erkek Nazir Bey bu sıkılığı sürdürememiş. Üç kız ve üç erkek çoçuğu olmuş.
İşte biraz önce gördükleri o güzel kızlar Nazir Beyin torunları ve torunlarının eşleridir. Başlarında bir kadın vardır. Bu Şahende Hanımdır. Üç kızı ve üç gelini ile otele gelip çaylarını içerler, havalarını atarlar. İki arkadaş da gelinler arasından Ferhan’ı çok güzel bulurlar. Ferhan sarışın, balık etli , güzel bir kızdır. Fakat Duranbeylilere yeni katıldığı için sosyete hayatına daha ayak uyduramamıştır. Gelinler haricindeki kızlar da kardeş değil , kardeş çocuklarıdır. Nezire aralarında en zeki olanıdır. Asaf Beye amca derve Asaf Bey de bundan çok hoşlanır. Çünkü Nezire çok güzel bir kızdır. Nezire ile biraz sohbet ettikten sonra , Nezire akşam bir davete konuk olduklarını ve yanından ayrılır. Duranbeyliler kadınlar kolu otelden topluca ayrılırlar.

Davet dayı dedikleri uzaktan bir akrabanın evindedir. Evde yemek yendikten sonra bir gazinoya eğlenmeye giderler. Gazinoda tesadüfen iki yaşlı arkadaş da eğleniyordu. Onların acemiliklerini gülerek izlerler. Dayı çok hızlıdır , sırayla bütünkızları dansa kaldırır. Her seferinde Şahende Hanım alınmasın diye iltifatlar yağdırır. Ferhan dayıdan çok hoşlanır. Kocasına fiziken benzemesi onu etkiler ama kocasından daha kültürlü olduğu için onu kocasından daha iyi bulmuştur.

Eve döndüklerinde kızlardan Ferhan’a rehber olan Nebile’nin de dayının ondan hoşlandığını söylemesi , onu daha da çok sevindirir.
Sabah kalktıklarındaevin halini gören Ferhan Duranbeylilerin pasaklıklarına alıştığı görmemezlikten gelir. Ev halkı kaktığında iki köylü eve gelir. Rasih Bey’in evden gönderdiği erzakları getirmişlerdir. Eve bırakırlar ve giderler.
O gün Ferhan annesinin yanına uğrar. Eski arkadaşı Saliha da onunladır. Ferhan bazen Saliha ile dolaşır ama onu davetlere , otellere götürmezdi. Fakat Saliha da bundan memnundur. Arada bir buluşur ve gezerler.

Akşama Ferhan yine otele gider. Otelde Nezire Asaf Bey ile oturmaktadır , Ferhan’ı da yanına çağırır. Asaf bey durumdan çok mamnundur , çünkü iki güzel kızla oturup sohbet etmek ve onların güzelliklerini seyretmek ona zevk verir. Biraz sohbetten sonra iki kız masadan kalkarak Şahende Hanım’ın yanına giderler. Ferhan’ın otururken aklına çiftlik hayatı gelir. Kocasından tiksindiğini ve neyapacağını düşünür. Çoçuğu olmadan başka birini bulması gerktiğini düşünür.

Ferhan ilerleyen günlerde sosyeteye tamamen ısınır. Herkesin ağzına dolanır. Beğenenler de boldur. Bir gün gazetede fotoğrafı yayınlanır. Herkesin dilinde bu fotoğraf vardır. Şahande ve kızlarıçekememekten sinirlenirler , kimileri de kızı tebrik ederler. Bu sıralarda Ferhan Saim’den ayrılmayı kafasına iyice koymuştur ki Numan adında bir sinemacıya aşık olur. Gizli buluşmalarla onunla evlenmeyi planlar. Avukatları hazırlarlar ve bunu aileye açıklayacağı gün , otelde Numan’ın Ankara dönüşü yaptığı kazada vefat ettiği haberini alınca bayılır ve şuurunu kaybeder. İki ay sonra hastahaneden çıkarıldığında geri dönmemek üzere ailecek çiftliğe giderler.

Aradan altı ay geçtiğinde Numan’ın babası Osman Bey Saliha’yı bulur , ferhan hakkında bilgi alır. Saliha , Ferhan’ın Numan ölmeden önce yeni hamile olduğunu söyler ve şu anda da altı aylık hamile olduğunu söyler. Osman Bey Saliha’dan çiftliğe onun yanına gitmesini ve Saliha’ya orada ev yaptıracağını söyler. Ferhan’a yardım etmesini ister. Saliha bu teklifi kabul eder.

İki yaşlı Asaf Bey ve Armenak Efendi her zaman olduğu gibi otelde oturmuş çaylarını içerlerken , içeriye üç tane kız gelir. Bunlar yine Duranbeylilerdendir ve Asaf Bey “Bir kafile gelir , bir kafile gider. Nasıl ki Duranbeylilerin çoğu ortadan kayboldu.” der.

KİTABIN ANAFİKRİ

Çok fazla para belli bir süre mutluluk getirir fakat; bütün mutlukları yanında getirmez. Hatta fazlası hüzün de getirebilir.

KİTAPTAKİ OLAYLARIN ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ

Kitapta olaylar en küçük ayrıntısına kadar anlatılmıştır. Çok sürükleyici bir anlatım tarzı vardır. Olaylarda bir abartı yoktur , hepsi mümkün olabilecek olaylardır.

FERHAN:Sarışın, balık etli, renkli gözlü, güzel bir kızdır. Eski bir zengin ailenin torunudur. Duranbeylilerin son gelinidir.

SAİM:Biraz ablak fakat çokta tipsiz değil, suskun, sakin bir gençtir. Babası Rasih Bey’in verdiği paralarla hayatını geçindirir.

NUMAN:Çok yakışıklı ve atletik vücutlu, genç bir delikanlıdır. Sinema yapım şirketinin sahibidir. Çalışkan ve zekidir. Sosyete hayatına pek düşkün birisi değildir.

ŞAHANDE HANIM:Durabeylilerin hanımıdır. Bir sonradan görmedir. Herkesi tersler ve azarlar. Fakir insanları ve uşakları horgörür.

KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER

Kitap bence çok sürükleyici, özellikle Ferhan’ın tasvirinin yapıldığı bölümler insanı kitaba daha iyi bağlıyor. İki yaşlı arkadaşın olayları değerlendirmesi romana güzellik katmış. Ama acı sonla bitmesi hiç de hoş değil.

KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ

1888 yılında Beylerbeyi’nde doğan Refik Halid , 18. yüzyıl sonlarında bir kolu Mudurnu’dan İstanbul’a göçen Karakayış ailesindendir. Galatasaray Sultanisi ve Mekteb-i Hukuk’da okuyan yazar ,meşrutiyet sıralarında gazeteciliğe başlamıştır. Kısa sürede üne kavuşmuş ,Fecri Ati edebiyat topluluğunun kurucularından olmuştur. Kirpi adıyla taşlamaları ve siyasal yazıları sonucu İttihat Terakki hükümetince Anadolu’nun çeşitli illerinde 5 yıl sürgüne gönderilmiş , Ancak 1. Dünya Savaşı’nın son yılı İstanbul’a dönebilmiştir. Dönüşünde Robert Kolej’de öğretmenlik , Sabah Gazetesi başyazarlığı , iki kez Posta-Telgraf Genel Müdürlüğü yapan yazar Aydede adlı mizah dergisi de çıkarmıştır.
Bazı siyasal davranışları yüzünden memleketten ayrılmak zorunda kalan yazar , Haleb’e yerleşerek Vahdet gazetesini çıkarmış , Hatay’ın Türkiye’ye bağlanmasında yazları ve çalışmaları ile katkıları olmuştur.

1938’de yurda dönen yazar , çeşitli dergi ve gazetedeki yazıları ve 20 kadar romanı ile yaşamını sürdürmüştür.

18.07.1965 tarihinde İstanbul’da ölen yazar ; tekniği , dilinin güzelliği , taşlamalarının inceliği ve tasvirlerinin kuvveti ile ün yapmış , Modern Türk Edebiyatı’nın temel temel taşlarından biri olmuştur.

Etiketler: , , , , , , , ,

 
Ödev Siteleri egitimhit.com/ http://www.ders.org/toplist/ ktunnel google adwords reklam sexsexsexsexsexsexsexsexsexsexsexsexsexsexsexsexsexsexsexsex